A: İstediğin dünyayı, sen oluştur, sen yap,
nasıl istiyorsan öyle olsun pencerelerin.
Kapın ahşap mı, çelik mi olsun?
Rengi beyaz mı, siyah mı olsun?
O kapıdan kimler dünyana gelsin?
Dünyana gelenler seni nasıl sevsin?
Nasıl sevilmeye ihtiyacın var?
‘Sevilme ihtiyacı’ diyorum çünkü
hala buna ihtiyacın olduğunu sanıyorsun.
Sevginin her an seninle olduğunu, etrafında aktığını anlamıyorsun.
Onun bir hedefi olduğunu sanıyorsun.
Oysa sevgi her aldığın nefeste sana dolar
ve verdiğin her nefesle senden çıkar.
Bunu anlamadığın için;
illa sevginin bir hedefi olması gerektiğini sandığın için,
saplanır durursun birine veya birilerine.
‘Sahiplenilmek istiyorum’ diyorsun oysa zaten sahiplisin ama yine anlamıyorsun.
Demek ki hala bunlara kanma ihtiyacın var, oysa gerçek hemen yanı başında..
B: Tamam, hayatımı ben oluşturayım ama sanki sevgi, nefes alıp vermek gibi dedin.
A: Öyle dedim, evet. Nefesle aldığın sadece oksijen verdiğin karbondioksit mi? Nefes almak, yaşamak demekse ki öyle, sadece gaz alışverişi olamaz anlasana, biraz kafanı kullan şimdi, dikkatle dinle çünkü bir sır vereceğim sana..
B: Ne?
A: Aldığın her nefesle düşüncelerinde yoğun olan şeyleri kendine yaklaştırırsın, çekersin. Mesela olmasından korktuğun şeyleri düşünürken aldığın nefesle, alırsın o korkuyu dünyana ve bunu ısrarla yaptığında, zamanla o hayaldeki istenmeyen, gerçekteki yaşadığın olur. Ve ne tuhaftır ki, insanlar yaşadıklarının kendi hayalleri olduğunu çoğu zaman anlamaz.
B: Aslında bunun uzun zamandır farkındayım. Şu anda ne yaşıyorsam, bir zamanlar düşündüklerim. Biliyor musun birde bu aralar, her şey çok hızlı sanki, yani önceden yıllar önce düşündüğüm, şu an önümde derdim ama şimdi geçen hafta, ay hatta gün düşündüğüm şey, bugün karşımda. Düşünülenin gerçekleşmesi inanılmaz hızlı.
A: Evet.
B: Yani hep seviliyorum, hep sahipliyim öyle mi?
A: Bu kesin.
B: Bunu neden hissedemiyorum?
A: Aslında artık biliyorsun ama sadece kabul etmeye direniyorsun.
B: Çünkü sevgi, sahiplenilmek isteklerim hep hedefli.
A: Evet. Ve bu yanlış bir şey.
B: Ne yapayım?
A: Sevgi sensin, sevilen sen, seven sen, sahiplenen sen, sahip olunan sen isen ki öyle, bir daha düşün; her şeyi kendinde oluştur. Konuşmanın başında dediğim gibi;
“İstediğin dünyayı, sen oluştur, sen yap,
nasıl istiyorsan öyle olsun pencerelerin.”
Ne olmak istiyorsan, onu önce sen ol.
B: senin için bunu demek ne kolay.
A: Doğru, çok kolay. Sende kolayından gel, zorlama hiçbir şeyi.
B: Nasıl?
A: Bir düşünsene, karşında yemek istediğin bir elma var. Elini uzatsan sende. Ama sen ne yapıyorsun, sadece el uzatma mesafende olan şeyi, şüphelerinle bozup, ta arka yoldan dolanıp, karşı tepeyi geçip, geceyi bekleyip vs vs öyle almaya çalışıyorsun. Oysa…
Elini uzat, gördüğün önünde ve sende.
B: Bir de hiç görmediğim seçenekler var..
A: İlla ki öyle..
B: Hayat tuhaf..
A: Hayat net ama insan tuhaf.
