Birinin yüzüne bakınca hem ezelden ebede kalbinle tanımak, hem her baktığında ilk defa görüyor gibi olmak; bu olmalı sevgi. Ya da onu her düşündüğünde mutlu olduğun anıları hatırlamak, belki de budur sevgi🌹🙌💫
sevgi
Tek kişilik..
Sevginin senden kaynaklandığını anlayınca, o zaman kolaylaşır her şey 🙂 diğerleri sadece o duyguyu ortaya çıkarman için vesiledir. Sevgi tek kişiliktir ya da sevgi, sadece sevgidir. Deşeleme, şüphe duyma, güzelleştir sevgini.
Sevgi kavramı..
Sevgi bir kelime ama o aslında bir kavram ve herkes için sevginin taşıdığı anlam farklı, o her canlı için bir ihtiyaç, herkes sevgiye muhtaç.
Hepimizin onu hissedişi, alışı- verişi çok başka, o yüzden karşıdakinin sevgisini kendisininkiyle aynı olmayınca anlayamıyor kimse.
Benim görüşüme göre sevgi en çok davranışlarda hissedilir- bilinir, sözde cümlede, gezme tozmada hediyeler çiçeklerde değil, o davranışlardaki özende hissedilir- bilinir.
Yani ona döndüğün anda sana şifa olan kişi, sevilendir ve sevendir. Her türlü sevgi ilişkisinde, ihtiyacın olduğunda sana zaman ayıran, yanında temel olarak iyi hissettiren (bazen olmasa da genel zeminde), insan olarak varlığını onurlandırıp gelişimini destekleyen kişi seni sevendir.
En büyük hatalarımızdan biri, sevdiklerimizi (eş, çocuk, arkadaş, dost, anne baba kardeş) aşırı sahiplenmemiz, oysa bunu yaptığımız zaman karşımızdakini metalaştırır, değersizleştiririz, o bir insan değil bir eşya gibi olur, oysa herkes ayrı bir birey ve özgür iradeleri var.
Sevgi; insanı yüceltirse kıymetlidir, güzel vasıflarını artırmasına vesile olursa, ona değer katarsa, yaradılıştan gelen yeteneklerinin çıkmasına, üretimine katkı sunarsa değerlidir.
Sahiplenmek, kısıtlamak, daraltmak, baskılamak, iradeye hüküm koymak, sevgi değil küstahlıktır, kendini başkası üzerinden gerçekleştirmek istemek o kişiyi değersizleştirmektir, zalimliktir.
Netice sevgi, karşındakinin yaradılış yetenek ve özelliklerini dünyaya bir değer katması için desteklemek, o kişinin bir üst basamağa çıkması için katkı sunmaktır. İşte sevgi budur, öbür türlü sevgi sandığınız şeyler, sadece yanılsamadır. Sevgi benlikte hissedilendir.
Okyanus gibi..
O bir okyanus, sonsuz, sınırsız. Ama biliyorum dış kabuğu sonlu sınırlı, görünen suretler öyle, o da öyle.
O bir okyanus gibi; bazen fırtınalı bazen dingin, bazen ışıltılı, üzeri yakamoz dolu, bazen karanlık ama çokça aydınlık ve renkli, bazen mavi, bazen beyaz, bazen gece mavisi, bazen pembe veya altın rengi, yani o bir renk cümbüşü.
O bir okyanus gibi dingin ama bazen altüst edecek kadar hiddetli.
Onu seviyorum çünkü neyse o, farklı olabilir ama olmaz, o neyse o.
Onu seviyorum çünkü o gerçek, masum ve saf, tıpkı sabah denizi gibi.
Ama ona çok kızgınım, kırgınım çünkü kendi gerçekliğinin bozulmasına izin vermez, o okyanus ve ben ona bakan, bazen dokunan, bazen içinde yüzen, yaşayan ve sonra kıyıya dönüp kurulanan biri.
Onu seviyorum çünkü o mutlu eder, neşe katar.
Ama ona kızgınım çünkü o benim okyanusum değil, isteyen herkes okyanusa bakar.
Onu seviyorum çünkü varlığını bilmek huzur gibi, tıpkı sabah ilk gün ışığıyla, okyanus kenarında, mis kokulu bir bahçede uyanmak gibi. Onu seviyorum çünkü o sığınacağım bir liman gibi.
Ama ona kızgınım çünkü o limanda hep kalmama engel olan bir fırtına gibi.
Onu seviyorum çünkü o kalbimin ritmini bu koca dünyada anlayan tek insan gibi.
Aşk..
Aşk öyle bir duygu ki, orada hesap kitap yok, sadece bir ışığın etrafında pervane olmak var. Ona bakıp onunla yanmak, coşmak. Tuhaf bir şey. Yaşanmadan anlaşılmayanlardan.
Tabi yaşamak da nasip işi, oluru var ya da yok. Olmasının da hesabı kitabı yok.
Aşık, eğer yapabilirse en büyük iyiliği kendi için yapabilir. Olaylar nasıl gelişirse gelişsin, aşkın içindeki ateşten geçip, başka şeyleri görebilir. Aşktan yansıyanın, aslında onda hissettiğinin, tecelliyatın yansıması olduğunu anlayabilir mesela. Tecelliyat sonsuzdur, her yerde her şeyde görülebilir. Onu gören göz bir daha hiçbir şeye aynı bakmaz, bakamaz mesela.
Aşık tecelliyattan kendine yansıyanla ışıl ışıldır mesela. Yani aşığı ışıl ışıl ve coşkun yapan aşık olduğu değildir, ondan kendine yansıyan yaradılışın muhteşemliğidir yani tecelliyattır.
Aşık eğer yapabilirse, yücelikle basitliğin arasındaki duygu savaşlarından çıkabilirse, daha üstü görebilir. Yoğun duygusallıklar insanı yıpratır. Duygulanım iyidir ama duygusallık değil. Duygusal tepkiler insanı zihnen geri bırakır, gelişemez olur.
Aşık bu alandan çok şey öğrenebilir ama hiçbir şey de yapamayabilir, duygu selinde debelenip sadece acı çekebilir. Yoğun duygular ve oradan yapılan tepkiler. Anlamsızlık alanı.
Netice, aşk tuhaf şey, oradan her yere gidilebilir. O bir menzil değil, oradan bir şekilde devam edilir.
Sevgi..
Aynen bu karikatürden ilhamla 🙂
Ben: “Ben seni çok seviyorum” 🙂
O (rahip yerine o): “Önce ‘Ben’i sil, o egodur. Sonra ‘sen’i sil, o gereksiz. ‘Çok’u sil, o dualiteden, çok demen için azı bilmen lazım, o dualiteden. Sondaki ‘-yorum’ ekini sil, o arzudandır.
Bak bakalım ne kaldı geriye?
Ben: “Sevgi.”
O: 🙂
Gurbet..
Dediler ki: “Hayırdır, gurbet yolu mu göründü?”
Ben: “Ne gurbeti? Ben nefesimi burada alıp, orada veriyorum. Hani şarkıda dediği gibi ‘Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde.’ “
Aşk..
Derler ki, “Aşk bir bulut gibidir, yeryüzünden geçerken kaplanmaya hazır insanı bulur ve o kişi aşk olur.”
Bu durumda insan aşkı değil, aşk insanı bulur. Yani zorlama, olursa olur. 🙂
İyi düşün..
Seven insan, sevdiğinin yanında mutlu olmasını ister. Bir insan bir insanın yanında mutluysa onu seviyor demektir.
Yanında acı çektiğin insanı sevdiğini düşünüyorsan, bunda bir terslik olabilir. Bir daha bak, o sevgi midir? İyi düşün ama ya onun ya senin zihninin işleyişinde bir terslik olabilir.
Kız ve kuş..
Sevgi sahipsiz bir kuştu, uçtu uçtu ve bir kızın kalbine kondu. Kız, o konduktan sonra sandı ki, ‘Artık hep benim, sadece benim’ ama kuş dedi ki: “Seninleyken anın tadını çıkar çünkü ben kimsenin değilim.”
Kız günlerce hem mutlu hem mutsuz oldu, artık bir anı bir anını tutmuyordu.
Kuş dedi ki: “Sevmek iyidir ama beklenti ile akışı zorlama, olacak olan olur nasıl olsa.”
Kız dedi ki: “Bunu hem anlıyorum hem de anlamıyorum. Bilincim, kuşun doğru söylediğini biliyor ama bir yanım henüz o kadar olgun değil çünkü onu zorla tutmak, ‘o benim’ demek istiyorum.”
Kuş dedi ki: “Buna izin vermem, sahiplenilmem ve sahiplenmem, yaradılışım bu, bunu anla ve elinde olanın keyfini sür.”
Kız düşündü, ‘Kuşun bilgisinin gerçek bilgi olduğunu biliyorum ama mülkiyetsizliğin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Anlıyorum ama henüz bunu yaşayamıyorum.’
O yüzden kız, kuşu hem çok seviyor hem de bazen çok kırgın oluyordu.
Kız dedi ki: ” ‘Kuş işte’ diyemiyorum, vardır bir bildiği biliyorum ve onun bilip yaşadığını, yaşayacak olgunlukta olmadığımı da biliyorum.”
Ve o kız, kuşun verdiği güvenle her gün yeniden sevmeye devam ediyordu.