Kız ve Karamık nine..

Karamık nine: “Niye böyle yapıyorsun? Derdin ne? Vermezsen sevilmeyeceğinden mi korkuyorsun?”

Kız gülümseyerek baktı, gözlerinde gökkuşağının yedi rengi vardı: “Hiç böyle düşünmedim Karamık nine. Derdim yok. Ben sadece sevdiğime elma götürüyorum, bir de mor menekşe çünkü o bunları sever. Ve onu sevindirmek beni mutlu eder. Sadece sevdiğim için götürüyorum.”

Karamık nine: “Bir gün, bir şey yapmasan ya da hiç aramasan, o seni arar mı?”

Kız durdu. Gözlerindeki yedi renk solmuştu. Yavaşça konuştu: “Bilmiyorum nine. Bunu hiç düşünmedim desem yalan olur ama düşündükçe işin içinden çıkamadım. Ama artık onun kalbinde ne olduğunu sorgulamıyorum, sadece kendi kalbime bakıyorum ve kalbim onu sevdi.”

Karamık nine: “Bu kaçış mı, korku mu, bu ne?”

Kız: “İkisi de değil nine. Herkes kendi kalbinden sorumlu. Kalbim onu seviyor.”

Karamık nine: “Ama kokuyorsun. Aramazsan aramayacağından korkuyorsun.”

Kız: “Oluyor bazen, haklısın.”

Karamık nine: “O zaman niye?”

Kız: “Niyesi, nedeni yok ki nine. Sadece sevgi var. Korku ise, bazen geliyor, evet. Artık korkuya takılmıyorum. O zaman sevemem. Sadece şunu düşünüyorum; evet genelde aramaz beni ama aradığımda, ‘niye aradın’ demez, geldiğimde ‘nereden çıktın’ demez. Beni mutlu etmek ister. İşte oradan biliyorum sevgisini. Beni görmek istemese ‘yok’ derdi ama demedi. Kapısını hep açık bıraktı, gelirsem diye. Hem duygularının benimkiyle aynı olmasını bekleyemem, bunu bilemem, ölçemem. Sevgi ölçülmez ki nine. O bana hep ‘Herkes kendince sever’ der. Sevginin karşılığı olur mu nine ya da bir ölçüsü? Herkes kendi sevgisinden sorumlu. Sevginin miktarı, dozu, karşılıklığı olur mu nine? Sevgi varsa vardır, onu kimse ölçemez, sadece hissedilir. Ve ben şimdi ona elmayla, mor menekşeleri götüreyim. Belki beni bekler, bilmiyorum ki..”

Karamık nine: “Tamam git ama korkma. Sev ama vermezsen sevilmeyeceğini düşünme, duygun güzel ama kendini de unutma.”

Kız: “Biliyor musun nine, bazen kimse görmüyor ama o bana sürekli veriyor ve değeri ölçülemeyen şeyler veriyor.”

Kız yavaşça yürümeye başladı, nine ona sevgiyle baktı. Hayatın içinde bir masal işte.

Omlet..

Sevdiğim bana “Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsın” der. “Omlet yemek istiyorsan, yumurtayı kıracaksın” veya “Oyuna girmek istiyorsan zarı elinde tutmayıp, sallayıp atacaksın” der. Haklı biliyorum, bir şeyleri istediğimi düşünüp, bunun için gerekeni yapmıyorum.

Yumurtayı kırmak, konfor alanını bozmak ve her yapılan yeni hamle “yumurtayı kırmak.” Hem istiyorum hem alıştığım konfor alanından vazgeçmek istemiyorum. Bu ara çelişkilerdeyim. Yumurtalar kırılmadan omlet olmaz mı? Yumurta hep öyle kalsa, omlet olmasa olmaz mı? Omlet için yumurta mutlaka kırılmalı mı? Tuhaf sorulardayım. 🙂

Hakuna matata..

Dur ve düşün, kalıcı olan ne var bu dünyada? O zaman hakuna matata 🙂

Aslında kalıcı olacak şeyler var; ne yapıyorsan onu keyifle yapman ve varsa ürettiğin eserler. Bunun dışındakileri takma kafana. Çünkü kalıcı olacak ne var dünyada?

Aslında kalıcı şeyler var; deneyim ve onlardan aldığın hisler. Bunun dışındakiler hakuna matata. 🙂

Derin bir nefes al ve sakince ver, nefes almanın farklı bir tadı var, onun dışındakiler sadece hakuna matata..

Bulaşır..

İnsanlar sadece enfeksiyonların bulaşıcı olduğunu düşünür ama duygular da bulaşıcıdır. Evet virüs, bakteri, mantar, parazit enfeksiyonları bulaşabilir ama duygular da bulaşabilir. Enerjiler yayılıcıdır, ortam içinde birinden diğerine yayılır, bulaşır.

Bir ortamda neşeli biri, diğer on kişiyi etkileyip neşelendirebilir, canlandırır. Yani neşe, canlılık, mutluluk bulaşıcıdır. Veya tam tersi, ortamdaki depresif, mutsuz, yılgın, bitkin biri, diğer kişileri depresif, mutsuz yapabilir. Tabi dikkatli olmazsanız. Yine huzursuz biri, yanındakini de huzursuz yapar, endişeli endişe, evhamlı evham bulaştırabilir. Tabi dikkat edip önlem almazsanız.

Nasıl enfeksiyonlardan korunmak için önlemler almak gerekirse, istemediğimiz enerjilerden- duygulardan uzak durmak için de önlem almak, dikkatli olmak gerekir.

Tedbir adına mesela bu kişilerden uzak durmakta fayda vardır, temas gerekiyorsa kısa tutmak, uzun temas durumunda içselleştirmemek gerekir.

Kısa temaslar bir şekilde tolere edilebilir ama bu tür kişilerle aynı hayatı, evi paylaşmak zorunda olanlar vardır, işte o sıkıntılı. Mesela kronik depresif biriyle yaşayan zamanla depresyona girer, yaşam enerjisi düşer vs.

Aslında aynı ev içinde bile olsa teması azaltabilirsiniz. O kişiyi toparlanması için uyarın, destek almasına çalışın, ısrarla huyundan vazgeçmezse artık ciddiye almayın. Mesela duyun ama duymayın, görün ama görmeyin, çok dinlemeyin, teması her anlamda azaltın. Kişiyle mekanı ayırma şansınız yoksa bile iletişiminizi rölantiye alın, içselleştirmeyin. Yapabiliyorsanız en başta dediğim gibi uzak durun, bulaş olmasın. 🙂

Yani netice, yaşamı iyi yaşamak, enerjimizi iyi tutmak hem kendimize hem çevremize sorumluluğumuzdur. Her insan bazen kötü dönemlerden geçer, olağandır ama toparlanmak için gayret etmemek hatadır.

Feelings Faces Printable

Mecbur yani..

Bir sürü ara modeller olsa da, aslında yaşamak nihayetinde iki ana başlıkta toplanıyor; iyi yaşamak, kötü yaşamak.

Bu durumda ikisinden birini seçeceğiz. O zaman mecbur yani bugün iyi yaşamayı seçeyim bari.. 🙂 Günleri iyi yaşarsam, tüm yaşamın iyi olma ihtimali olur. Mecbur yani günü iyi yaşayayım.. 🙂  

Acz hali..

İnsanoğlu düşmek üzereyken bazen ne kadar da alçaklaşır. Aslında ne acınacak haldir o. Bu hal insana, kızgınlık veya hüzün verir. Düşebilirsin ey insan ama alçaklaşma, ruhunu bedeninle beraber yerlerde süründürme! O ne acz halidir o. Biraz vicdanın olsun, biraz merhametin. O zaman düşsen de hala insansın ve sadece karşındakine hüzün verirsin. Öbür türlü çok alçaklaşırsın ve yazık olur sana verilen akla.. Ve yazıklar olsun size!

Ağaç elementi zamanı..

Bahar mevsimi Ağaç Elementinin zamanıdır. Baharda ağaçlar canlanmaya, yaşam enerjisiyle dolmaya başlar. Kış uykusu bitmiştir. Enerji artar, kendin olmanın bir öncesi aşamasıdır bahar.

İnsan bedeni elementer yapıdadır. Dünya gibi o da kendi bahar elementi döngüsünü yaşar. Baharla, bedenin enerjisi artar, canlanmaya başlar. Hareket isteği, su ihtiyacı artar. Karbonhidrat ve yağ ihtiyacı azalır. Beden su ve ekşi tatlara meyleder. Kış boyunca birikmiş toksinleri atmak ister, o yüzden sade ve az beslenme, bol hareket zamanıdır bahar. Tüm canlılarda Ağaç elementi özellikleri baskınlaşır. Sağlıklı ağaç elementi sevecenlik duygusu katar, sağlıksız hali artmış öfkedir.

Bedende karaciğer ve safra kesesi Ağaç elementinin organlarıdır. İnsanda bu organlar sağlıklı çalışıyorsa sevecenlik, değilse öfke artar. Tüm beden ve karaciğer için detoksa en uygun zamanlardır çünkü artık bahar ve Ağaç elementi zamanıdır.

The big 5.

“Allah gönlüne göre versin”..

Allah gönlüne göre versin” Çok sık kullanılan bir cümle, üzerinde hiç düşündünüz mü bilmem. Ama zaten hep öyle oluyor, Allah gönlümüze göre veriyor.

Sorun şurada; bazen gönlümüzde çer çöp birikiyor, bunu fark edemiyoruz.

Olan, gönlümüze göre oluyor ama beğenmiyoruz.

Çözüm.. ? Yaşadığımız her anda gönlü temizlemek için dikkatli olmak. 

Yolu ne.. ? Aslında bunları hepimiz biliyoruz.

Not: Ve bu temizlik bir kereye mahsus değil, nefes aldığımız her anda devam eden bir süreç. Çünkü insan dünya koşulunda sürekli kirleniyor, yani çer çöp. Onu belli aralıklarla temizlemek gerekiyor. Tıpkı evler gibi. Evler tozlanınca toz almak gerekiyor. İnsan da bir anlamda bir ev, aralıklı olarak temizlenmesi gerekiyor.