Yurtta sulh, dünyada sulh..

İnsanlar bir şekilde yaptığın ya da yapmadığın şeylerden dolayı suçluluk duymanı ister. Sana en yakın çevrenden başlar bu, ailen, arkadaşların, amirlerin, mahalleli, tanıdıklar, devlet, yani gözünde otorite konumunda olan herkes buna dahildir, istisnası azdır çünkü insanın yapısı bu, yani suçlamak, suçlu hissettirmek. İşin garibi, gerçekten suçlu olanlar hiç öyle hissetmezler, tuhaf değil mi?
İnsan özgürlüğü dahilinde, kimseye zarar vermeden istediği işi yapabilir, sevebilir, gezebilir, giyinebilir, gülebilir, iyi hissettiği şeyleri yapabilir, bundan dışardakilere ne, size ne? Evet dünyada kötü şeyler oluyor, hep oldu çünkü insanın yarısı kötü, saldırgan. Ve senin yapabileceğin tek şey elinde ne varsa onu iyi yapmak, ulaşabileceğin yerlere destek olmak, mutlu olmak için emek vermek. Suçluluk duyma, sen bir şey yapmadın, dünyanın durumundan sorumlu değilsin, sen sadece kendi dünyan içinde yaptıklarından sorumlusun ve hatalı isen yolu varsa telafi edersin. İyi insan olmak için gayret etmek, erdemli olmak temel prensip, onun dışındakiler boş laf, aldırma onlara, sadece iyi ol, merhametli ol, ahlaklı ol, başkalarının ahlak bekçiliğine izin verme, iyi ol.
Bir de ülke olarak o kadar önemli bir dönem içindeyiz ki, büyük şans bu dönemde yaşamak, Atatürk’ün bize emanet ettiği cumhuriyet onca şeye rağmen 100.yılına giriyor, ne mutluluk, daha nicelerine inşallah. Bu ülkede olmak, Türk halkı olmak, Anadolu halkı olmak ayrıcalık, bunu gururla yaşamak nasip olsun herkese.

İnsan..

Hayat çok basit aslında ama insan zihni sürekli zorlaştırır. Gözüne zor görünen ne varsa hepsi zihnin oyunudur. Sadeliği, sessizliği, sevgiyi gör, bunları koy hayatına. Savaşta da barışta da dik dur, sakin ol, yapabileceğini yap, boş lafın kimseye faydası yok hatırla, korkma.

Birlik- çokluk..

İnsanın enerjisi görünmez bağlarla birbirine bağlıdır. Yakın iletişim olanlarla, duygusal bağ olanlarla daha fazla olmak üzere ama neticede her şey birbirine bağlıdır, kadim bilgiler bunu söyler. Bu durumda insanın kendine ait olduğunu sandığı enerjiyi oluşturan şeyler, düşünceleri, duyguları, hissetme şekli, davranışları, duruşu, iş yapma şekli vs pek çok şeyi yakın çevresindeki başkalarının şeklinin bir benzeridir, yani kendine has değildir çünkü zihin yakın çevreyi ya da uzak bile olsa yakından gözlemlediklerini çerçeveler, kopyalar, onla benzeşir ve bunu çoğu zaman fark etmez bile. Yani insanın ben- ben dediğinin bilmem ki kaçta kaçı odur? Bu durumda iyi gözlem, düzgün çevre bir avantajdır. Bir de hep can sıkan ama yakın gözlem alanında olanlar vardır, güya beğenmeyiz ama etki alanlarındayızdır ve zamanla onlar oluruz. Hep söylendiğimiz, ağladığımız, sızlandığımız kişilerin bir veya birkaç parçası artık biz haline gelmiştir. Zamanla bu durum ilginç hal alır, o görünmez bağlar iyice griftleşir, onlardan uzaklaşmak istesek de bir şeyler tutar, o zor olanlar artık alışılan, bilinen yer olmuştur. O alanda duygusal veya psikolojik şiddet görse de oradaki ben dediği, istemediği kişilerle birlikte ben olmuştur, kendini onlarla bir görür. Ve zihin bu arada hep söylenir, oradan kurtulmak istediğini söyler ve es kaza olur ya bir gün oradan, o kişiden kurtulmayı başarır ama o da ne? Müthiş bir eksiklik, çaresizlik, mutsuzluk başlar, oysa mutsuzluk, çaresizliğin nedeni o alandı, şimdi uzaklaşınca bu neden böyle oldu? Çaresizlik başlar, eskiyi tekrar ister insan o durumda, o kişiye dönmek için çabalar çünkü kendini kendi olarak, tek olarak görmemiştir bir türlü, o alanı kendi sanır, alışmıştır. Bu durumdaki insana o istemedikçe söylenecek pek bir şey yoktur çünkü önce irade ve istek ile kendini yaratıldığı gibi kendi olarak görmesi gerekir. Önce o vardır ve sonra diğerleri, diğer şeyler, insan önce kendi olmalıdır, tabi ki sonra diğerleri ile iletişimde olacaktır. Ben vardır, benler vardır, bir vardır çokluk vardır ve tekrar bir vardır. Kendimizi unutmadan bir ve birlik olmak dileğimle.