Nefes- su..

Çok daraldığın anlarda iki şeyi bilinçli yaparsan merkezini tekrar bulabilirsin. Bunlardan biri su içmek, diğeri nefesini hissedip derinleştirmek. Yani bu ikisine ulaşabiliyorsan sakın korkma; nefes ve su yanındaysa endişe olarak gördüğün pek çok sorunun mutlaka bir çaresi, bir yolu vardır. Sadece zihnin endişelerle uçuşurken bunları biliçli yap, olaya bilincini getir.

Nefes için çok şey söylenebilir ama sadece şunu eklemek isterim; akciğer enfeksiyonları veya dünyanın gündemi olan kovid enfeksiyonu sonrasında akciğer sorunu yaşayanlar, nefeste zorlananlar, aldıkları tıbbi tedavi yanında basit nefes egzersizleri ile solunum kapasitelerini artırıp, akciğerlerini daha kısa sürede toparlayabilirler. Bunun için çok derin nefes çalışmaları bilmeseniz bile, sadece bir yere rahatça oturup önce nefesinize odaklanın, göğüs kafesinizin şişmesini inmesini izleyin, bunları yavaş yapın. Yani yavaşça alıp, sakince verin, göğsün kalkıp indiğini fark edin. Yapabiliyorsanız aldığınız nefesi her denemede biraz daha aşağı doğru itin, yani soluk diafram kasına değsin ve diyafram kendine kadar gelen nefesi kullanıp alt karın bölgesini rahatlatsın, sanki karın bölgesine yapılan yumuşak bir masaj gibi. Bir de nasıl, ne şekilde diye şüpheye düşmeyin, yapın, her gün biraz daha hissedin, yeter ki nefesinizi derinleştirin, ister bir saniye, ister beş dakika yapın, sadece sakince nefesinizle çalışın.

Sahip değilsin..

Bir rüzgarı sahiplenemeyeceğini, onunla sadece istersen esebileceğini veya sabah öten güzel kuşun sesinin sahibi olmadığını, sadece o anın şahidi olduğunu veya insanların eş- arkadaş- çocuk vs gibi tanımlarla malın olmadığını, onlara istediğin- istedikleri kadar eşlik edebileceğini veya gün doğumunu- gün batımını izleyerek sadece keyif alabileceğini ama onları cebine koyup -benim diyemeyeceğini- anladığın zaman, yani hayatın kişi veya şeylerle yoldaşlık olduğunu anladığın zaman, sen ve dünyan güzelleşecek çünkü her şey farklı gibi görünse de bir, bir gibi görünse de farklı, o yüzden sınırlara ve rızaya saygı duyduğunda her şey daha insanca olacak.

Sınırlar..

Her şeyin bir sınırı vardır, o şey isterse- rıza gösterirse o sınırları geçebilirsin. Zorlamayla olmaz yani, bunun bir vebali vardır. Her şeyin olduğu gibi insanın da sınırları vardır, hem zihnen hem bedenen, bunu zorla geçemezsin, geçmemelisin. Bir canlı için sınırlarının geçilmesine izin vermek güvenle ilgilidir ve bunu isterse yapar. Dünya yaşamında her şeyin sınırı vardır, dünya sınırlı, dünya dışı zihin alanı sınırsızdır. Mesela insanın içindeki binlerce hücre ve onlarca organ bedenin bütünlük içinde kalması için deri ile sınırlandırılmıştır. Beden dışarıya sınırı deri ile koyar, buradan ötesi benimdir der ve ötesine izin verildiği oranda yaklaşabilirsin ve bu izni vermek güvenle ilgilidir. Sana izin verilmediği sürece ne bir taşa, ne bir ota veya ağaca veya hayvana, toprağa veya insana dokunamazsın. Bunu rıza dışında yaparsan, ödeyeceğin vebal olduğunu bilmelisin, karma bunu yanına bırakmaz, bunu artık bu çağda anlamalısın, her şeyin sınırlarına saygı duymak insan olmanın gereğidir.

Hüzünlü bir meslek anısı..

Mesleğin ilk yılları, Ankara Numune hastanesi acilden yine hiç unutamadığım bir anı, insanın ani travma karşısında aklının nasıl baştan gideceğini gösteren, hüzünlü bir anı ama unutamadıklarımdan.

Bir pazar günü öğleden sonranın erken saatleri, acil alarmıyla ambulans giriş yaptı, sedyedeki travma hastasının bilinci kapalıydı, yüzü üst bedeni kanlar içindeydi, hemen müdahale odasına tecrübeli ekiple beraber alındı. Ben dışarda tahlil istemlerini yaparken, hastayla gelen kadın telaşlı bir ifadeyle yanıma yaklaştı, müdahaledeki hastanın eşiydi, karı koca akademisyenler ve hafta sonu kahvaltı sonrası Ulus’taki eski binaları gezerek fotoğraf çekmek için yola çıkmışlar. O pazar çok rüzgarlı bir gündü. Bu karı koca biraz gezindikten sonra Ulus’taki heykele yakın eski asırlık banka binasının önünden geçerken, o rüzgarla adamın kafasına binanın önündeki tabela düşüyor ve sonrası ambulans ve acile geliş.

Kadın avucundaki bir şeyleri bana uzatmaya çalışırken; -yaşayacak değil mi, bunları kaldırımdan topladım, eşimin, yerine konulursa işe yarar diye getirdim dedi. Ben uzattığı avuçlarında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum, kadının ellerinde eşinin kafa kemiğine bulanmış beyin dokusu vardı ve kadın ambulans yola çıkmadan onları hızlıca toparlayıp, takılması için getirmişti, belki bir ihtimal işe yarar diye düşünmüştü, o yerine takılınca her şey düzelebilirdi.

Kadın ne olduğunu anlamaz bir dehşet içindeydi ve duygusu zaten direkt yansıyordu, onu sakinleştirip dokuyu uygun bir alana bıraktırdım ve eşinin müdahalesinin devam ettiğini söyledim. Kadın kendi kendine konuşmaya devam etti, iyi ki onları getirdim, eksikler yerine konunca her şey eskisi gibi olacak diyordu.

Netice hasta ex oldu, yapılacak çok bir şey yoktu, olan olmuştu ama kadının travma karşısındaki hali hiç unutamadıklarımdan olarak kaldı. Umarım şimdi her şey yolundadır onun için.

Ve tabi o anın travmatik yansıması bende de yıllar içinde aynı duyguyla hatırlananlar arasında kaldı, yaşanan bazı anılar çabuk unutuluyor ama bazısı derin izler bırakıyor yaşayanda da tanık olanda da, hayat işte..