Gemi-liman..

İnsan uçsuz bucaksız denizde yolcu olan bir gemi ve o gemi bazen açık okyanuslarda karda fırtınada yol alır, bazen güllük gülüstanlık bir baharda seyri sefer eder. İki halde zaman zaman değişir ve insan bir gemi bir yolcudur denizde ve bazen dinlenmek için bir liman arar kendine her gemi gibi, o limanı bulan şanslıdır, liman gerçek bir liman ise.

Gerçek liman; gemiye karışmaz, geldin gelmedin, az kaldın çok kaldın demez, gemi limana istediğinde gelir, istediği kadar kalır ve hazır olduğunda tekrar yol alır. Çünkü hayat hareket halidir, duraklamalar tekrar harekete geçmek içindir.

İşte o geminin olduğu gibi sizi hesapsız kabul eden, sorgulamadan dinlendiren, gücünüzü toparlayınca istediğinizde gitmenize fırsat veren limanlarınız olsun.

Sağlıklı mutlu neşeli yıllar dilerim herkese gönlünüzce.

Vakitler..

Her an kıymetli ama özellikle günün uyandıktan sonraki ilk saati ve uyumadan önceki son saati daha değerli. Biri o günü nasıl yaşamayı seçtiğimizi, diğeri yarınlarla ilgili hayallerimizi belirler.

Bu şekilde bakarak güne başlamayı ve yarını oluşturmayı deneyin. Hayatınıza hayat katan küçük sembolik şeyler seçin, yapın.

Hayat belki de bu; arkada bir sürü şey akarken bizim niyetimiz, hayallerimiz ve akışla ilgili algılarımız.

Hepsi aynı..

Geçmiş ve gelecek ve ortasında sen.

Ateş ve su ve arasında yeşeren sen.

Anne ve baba ve ortasında büyüyen sen.

Pişmanlık ve endişe ve ortasında sen.

Bolluk-bereket ve kıtlık-azlık ve ortasında sen.

Eylem ve kabul(tevekkül) ve ortasında sen.

Yin ve yang ve ortasında sen.

Gündüz ve gece ve ortasında sen.

Kadın ve erkek ve ortasında sen.

Hayat ve ölüm ve ortasında sen.

Kavram olarak hepsinin değindiği şey aynı, hepsinin ortak noktasını bulduğun zaman, işte anı yaşamak olan. Sen hiçbiri değilsin, onları görüp algılayan ve an içinde ikisini de yaşayan. İkisini de bilip takılmazsan güzel bir ömür yaşayan, hepsinin ortasında sen, adı İNSAN olan.

20181231_124745

Irmak..

Çocukluğumdan hatırladığım bir ırmak var, orada olduğum bir ay boyunca her gün onu düzeltmiştim, düzgün aksın diye.

Her sabah etrafını temizlerdim, o ertesi sabah eski haline dönerdi ama yine de yılmadan düzeltirdim.

Netice ben şekil versem de o kendi bildiği kanaldan istediği gibi akardı.

Yıllar sonra bundan öğrendiğim; sen bir şeylere müdahale edebilirsin ama akışın kendiyle oyun olmaz, akış durmaz ve akışla oyun onunla bir olup akarak olur, ona direnemezsin.

 

Acı- keder normal mi?

Acı ve kederin kutsandığı bir dönemde yaşıyoruz, toplumun normali bu haline geldi. Peki bu doğru bir şey mi? Hayır değil.

Aslında konu uzun ama kısa anlatmaya çalışacağım, zaten pek çok yazımda da değindim buna ama yılın sonu olduğu için bir kez daha anlatmak istiyorum.

Dünya ikiliğin (dualitenin yaşandığı bir gezegen), dünyanın düzeni bu şekilde, bir şeyleri anlamamızın yolu zıttıyla muhkem olması. Klasik örnekler; gündüz- gece, kadın-erkek, iyi- kötü, beden-ruh, korku-sevgi, neşe-keder vs, yani her şeyin olduğu gibi duyguların da zıttı var 🙂

Bu neden böyle oluyor? Çünkü bir şeyleri tersiyle öğreniyoruz.

İnsan yaşayabilmek için bazı hormonları döngüsel olarak üretmek zorunda çünkü bedenin programı bu şekilde yapılmış. Hormonlar ise döngüsel olarak salınır, yani üretip biriktirmek olmuyor. Belli koşullar oluşunca salınmaya başlar, salınım pik yapar ve sonra yavaşça azalır, yani çan eğrisi yapar. Hepsinin salınım süresi farklıdır.

Yani bedenin programından anladığımız kadarıyla, insanın neşe, mutluluk üretmesi isteniyor, normal olanın bu olduğu anlaşılıyor çünkü sadece bunun için üretilen hormonlar  var, bedenin tanrısal üretim kodu böyle.

Bir de dünyaya bedenlenince buranın ikili yapısı gereği oluşan zıttı var, yani aşağıya çekilme, keder, dert, mutsuzluk üretme hali, şüphe, vesvese ve bunu kronikleştirme. Yani tanrısal kodun tersi dünyada onunla aynı anda mevcut.

Yaşarken bedenli insanı aşağı çekmeye, düşük titreşimler üretmesine çalışan bir sistem var. Ona herkes farklı isimler veriyor, negatif enerji, olumsuz düşünce, demonik sistemler 🙂 vs, hepsi aynı kapıya çıkıyor.

Bu olumsuz enerjilere zaman zaman hepimizin kapılması normal çünkü o da bu dünyanın gerçeği, her şeyi tersiyle öğreniyoruz. Yani önemli olan (acı keder üzüntü pişmanlık üretmek vs değil) tekrar toparlanmayı bilmek, düşme sıklığımızı azaltmak, neden böyle hissettiğimiz üzerinde düşünmek ve genel işleyen düzeni anlamaya çalışmak. Ve zaten acıyı en derinden yaşamak istemenin nedeni; acının en derin yerinde tekrar mutluluk hormonu üretiminin devreye girmesini tetiklemek içindir. Denizin en derin yeri insanı yukarı iter, ağlamanın sonu gülmekle biter, her şey zıttıyla muhkemdir. Bu durumda denge önemli.

Bedenin ürettiği bilinen 5 mutluluk hormonu var; serotonin, endorfin, dopamin, oksitosin, melatonin.

Belli bir döngüde bu hormonlar düzenli salındığı zaman insan keyifli, neşeli, huzurlu, tatmin olmuş enerjiler, hisler, duygular üretir.

Bunların en yoğunu oksitosin, mesela doğum anında üretilen derin hazzın, mutluluğun, doygunluğun hormonu çünkü yaratım var. Aslında oksitosin insanın üretim yaptığı, bir şeyi var ettiği, eser ürettiği anların derin hormonu. Yine dünyada güzellikleri görmek, onlara vesile olmak, sevmek, dokunmak, aşk, sevgi, iyi gelen gıdaları yemek, yürümek, güneşlenmek, bazen sessiz oturmak, yani aslında herkesin yapabileceği şeyleri görmeyi prensip haline getirmek ve bakış açısını değiştirmek, bedenin dünyaya tutunması için gün içine sevdiğimiz şeyleri koymamız gerekiyor.

Diğer sistem insanın olumsuzluk üretmesini istiyor, enerjiyi düşürüyor, haset fesat vesvese kötülük üretilmesinden besleniyor. Bazıları ona nefsani sistem de diyor, yani demonik sistem.

Dünyadaki sağlam ruhsal bilgiler hep insanın daha iyi olmasını istiyor ve mesela diyor ki “Olanın içindeki iyiyi gör, her olanda bir hayır var, yingin içinde yang var” vs uzar gider, yani tanrısal sistem olandaki iyiyi gör ve mutlu ol diyor.

Mutluluk hep coşkun bir hal değil, bazen öyledir ama normalde döngünün hormonlarının alttan hafif bir akımı olur, kendini iyi hissedersin, işte o önemlidir.

Netice; herkes istediği gibi yaşayabilir, her şey emeğimize bağlı, tabi ki gün içinde sıkıntılar olsa da iyilik katan tohumlar da var, o tohumların büyümesine izin verin.

Mutlu olun mutlu edin, alın verin ama dengeyi de bilin 🙂

Screenshot_2019-12-07-14-24-36-1

Hayat mottom..

İki kelimeden oluşan bir hayat mottom var, onu bana sevdiğim söyler, önceleri anlamazdım ama artık içselleştirdim.

O iki kelime benim için binlerce gelişim, sakinleşme, tavsiye sözünden daha kıymetli çünkü hücrelerim doğru olduğunu biliyor.

İki kelime bir cümle, o cümle bir anahtar oluyor ve hücrelerimdeki uygun kilide oturuyor, hatta kilide oturduğunu çiling diye çıkan sesten anlıyorum. 🙂

Benim mottom: MUTLU OL..

Bunu bende sizler için söylüyorum; mutlu olun.

Not: Nedenini niçinini başka yazıda anlatırım, sadece mutlu olun.