İnsan..

Hayvan, ağaç, insan demeden her can taşıyana değer verdiğimizde insan olma yoluna girebileceğiz. Umarım en yakın zamanda. Yoksa bu kıyaslardan, nefretten, kinden kurtuluş yok.

Ve insan, aralarında en zor olan, insanı sevmek de saymak da zor. Bunu ancak kendi yapabilir, düzgün olmaya çalışırsa, gerçek insan olabilir. Yoksa sözde sevgi saygı boş iş. Buna layık olması gereken, hak edecek olan insanın kendisi.

İnsanların kendi hayatı başkasına zarar vermiyorsa uğraşma, mesela ne öv ne yer cinsel tercihleri. Sana ne kime ne? Tek kıstas; başkasına zarar verme. Ve artık insan, tüm canlılardan üstün olduğunu düşünüyorsan önce hayvanların da kalbi olduğunu unutma. Onlara yapılan kötülük cevapsız kalır sanma. Ve ağaçlar, onlar da can taşıyanlar, merhamet et onlara. Kalbinde vicdanın sesini duyunca ancak insan olma yoluna girebilirsin, onun dışında sadece oyuncaksın İblisin oyununda.

İnsan..

Ahh nasıl da her gün dışarıdan hiçbir şey yok gibi görünse de içimizde binlerce şey olmakta. Kargaşa, şüphe, sorular, ne yapacağını bilememe, sevgiler, sevgisizlikler, nefretler, yorgunluk, bıkkınlık ve daha neler neler. Hepsi de insan olma çabamızdan dolayı. Duygular, karmaşalar ve onları yaşanacak düzeye getirme çabaları, her gün içimizde nice savaşlar ve barışlar olmakta. Velhasılı insan olmak zor zenaat, meşakkatli. Her gün kendi üzerinde çalışmak ve kendin dışındakiler için bir şeyler yapmak, bunu yaparken kendini tanımak, insan olmak. Yoksa “ve de öyle oldu- oldu- oldu” demekle ya da “şu dediğime evet de olsun-evet-evet-evet” diyerek insan olunmuyor. Yani ucuz ve kolay yolu yok, her güzel şey gibi güzel insan olmak da emekle, bazen acı, bazen sevinçle ve bir ömür bu çabayla, son ana kadar bilinmez çünkü..

İnsan olmasın orada..

Sakin bir sahilde, belki sahilin denize en uzak köşesinde ama insanın olmadığı bir yerde dünyayı seyretsem sessizce. Mevsim belki yaz olsa, eğer kışsa üzerimde kalın bir keçe örtü olsa, dolaşsam o sahilde veya dursam ara ara ve baksam dünyaya ama insan hiç olmasa orada. Sadece insan olmasa, gerisi sorun değil, hangi mevsimde orada olacağım da sorun değil, belki huzur bulunur orada çünkü insanın olduğu her yer karmaşa. Bu karmaşadan kurtulmanın yolu ya insanlardan uzak olmak ya da onlara varken de çok aldırmamak, o zaman huzur her an yanı başında.

Neyi anlattım?

Çoğu zaman yaşadığımız duygusal anlarda, duyguyu fark edip, bakıp, çözümleyemeyiz ama fark etmek önemli.

Mesela bir olay yaşadınız, kötü hissettiniz, “neden böyle hissettiğinizi” sordunuz ve örneğin olayın içinizdeki değersizliği tetiklediğini gördünüz. Bunu fark etmek önemli. İsterseniz olay anında o anladığınız kadarını bırakabilirsiniz ama sonrasında hazır hissettiğiniz, uygun olduğunuz bir gün o konuyla çalışmak gerekir. Unutmayın önce tanı koymak önemli, duyguyu anladık mesela “değersizlik” dedik, sonrasında bir ay sonra da olur, zamanın kıymeti yok, o güne o olaya gidip zihninizde, duyguyu takip ettikçe o sizi benzer olayların olduğu hatıralara götürür, ilginç bir şekilde olayların farklı ama konunun- hissin aynı olduğunu görürsünüz. O zaman hissin, olaylardan bağımsız tamamen sizinle ilgili olduğunu anlarsınız. Yani konu sizinle ilgili, bakış açınızla çünkü başka birisi aynı olayda aynı reaksiyonu vermez, o hissi üretmez.

Bu zihinsel takibiniz sırasında şunu fark edin, tepkilerin belli bir sabiti yoktur, duygular bize yapışık değildir, öyle hissetmemiz gerekmez, tek sabit bir kural olamaz. Her şey ve hiçbir şeyin bir arada olduğu bir evrende yaşıyoruz. Her şeyimizi etkileyen hiçbir etki yapmayabilir ve bu ikisi aynı anda beraberdir.

Düşüncelerin spini sürekli bir yerlere atılılırken, onu takip edin, bir yerde şunu anlarsınız; mesela değersizlik, bunun üzerinden gidelim, bu mümkün olabilir mi, değersiz olabilir misiniz? Bunun imkansızlığını göreceksiniz çünkü yaradılışın hiçbir zerreyi gereksiz, değersiz yaratması mümkün değildir, olamaz, ihtiyacın fazlası bir alanda bulunmaz, yani gerekli ve değerlisiniz. Burada yaşadığınız olayların sadece size sizi göstermek için, içinizde çözülmemiş, tanısı konulmamış gölgenizin görülmesi için yaşandığını anlarsınız.

Yukarıda anlattığım düşünce şekli sıradan düşünce değildir, bir şeyi anlamaya çalışıyorsunuz. Sıradan düşünce içinde olduğunuzda sonrasında iyice depresif- mutsuz, derin düşünce içindeyseniz daha hafiflemiş- iyi hissedersiniz. Çünkü derin düşünce, yani tefekkür, içsel keşif, enerjinizi yükseltir, zaten keşiflerin en büyüğü içsel olandır. Günlük sıradan yaptığınız sorgulamada, düşüncede, daha ağırlaşırsınız, enerjiniz azalır.

Tüm bu sırada bazen nefesinizi de fark etmeye dikkat ederseniz daha güzel olur, sonrasında nefesin tatlı yumuşaklığı, bedeninize yumuşakça giriş- çıkışı, tıpkı okyanusun sakin yumuşak dalgaları gibi, güneşli pırıltılı bir günde sahile- toprağa (toprak sizin bedeniniz) dokunan ılık, sevgi dolu, yumuşak dalgalar gibi, o dalganın sahili temizlemesi, düzeltmesi gibi, nefesinizde sizi temizler hafifletir ve istediğinizde daha fazla sorgulamadan güne devam edersiniz. Eksik gedik kaldıysa tekrar yine başka bir zaman çalışabilirsiniz.

Aslında neyi anlattım? Meditasyonu 🙂 yani tefekkürü.

Bu durumda sürekli “nasıl yaparım, oldu mu- olmadı mı, doğru- yanlış mı?” diye sormak yerine, istediğinizde kendinizi izleyip, fark edin. Yani hani “atla deve değil” derler ya işte öyle, anla, yap, emek ver, temizlenmeyi iste. Meditasyon- tefekkürle yaptığınız her keşif sizi arındırır, masumlaştırır ve şifanın yegane yoludur.

20160910_172810