Hayat..

Evet ben yaptım, sen yaptın hepsini, ne oldu ne yaşandıysa hayatımızda, hepsi bizimdi. Etrafımızda sürekli bazı dokunuşlar da oldu, tıpkı kırlardaki bir papatya büyürken arada temas eden rüzgar gibi, güneş gibi, arı gibi, böcek gibi, bazen sert iklim, hava gibi veya yanından geçerken papatyanın dalını, çiçeğini koparıp atan insanlar gibi, bize de oldu sürekli temas edenler. Ve fakat temaslardan sonrası bizim kararımız veya kararsızlığımızdı ve bunlar hayatımızı oluşturdu. Tabi ki bilinçsiz zamanlarımızda, beni daha çok sevsinler diye uyum sağlamak için kendi gerçek yaradılışımızı sakladık belki, orijinal beni gösterirsem kabul etmezler diye düşündük, ne yazık. Bilmiyorduk, çocuktuk belki. Evet bu yanlıştı ama artık büyüdük, ben olduk, neysek oyuz, olduğumuz hali istediğimiz şekilde değiştirebiliriz, gerek duyarsak tabi.

Büyüdüğün halde, istemediğin, rızan olmayan şeylere evet diyorsan, gözünü aç ve şikayet etme kimseden. Bilinçsizce gizlediğin bazı gizli çıkarların vardır belki, konfor bildiğin alanda kalma isteğin, cesaret edip ben yaptım, benim kararımdı diyemediğin cesaretsizliklerin, bunlar senin bileceğin. Yani böyle de yaşayabilirsin tüm hayatı, sorun yok çünkü senin kararın. Sadece bu durumda iyi bak kendine, suçlama başkalarını, seni engellediğini sandıkların aslında senin de kendine bilinçsizce yaptığın engellerin ve o engellerden sağladığın faydaların, o yüzden kendini kandırma.

Bu dünyada tek bir kişiye dürüst olacaksın o kendinsin. Dürüstçe bak kendine; seni engellediğini düşündüklerin, engellemelerini onayladıkların olabilir mi?

Neyse artık ne olduysa oldu, ne yaptıysan yaptın, şimdi olduğun filizi canlandırma vakti.

Gibi..

Hayat bazen dalgalı, bazen sakin. Tıpkı bir deniz gibi. Bazen bir şeyleri biz istiyoruz, bazen bir şeyler istemimiz dışında oluyor gibi. Yaptıklarımızdan ya da yapmadıklarımızdan bazen mutluyuz, bazen mutsuz gibi.

Hayat işte, bir şekilde geçiyor. Değişmeyen tek şey onun değişkenliği ve hayat sürekli akıyor gibi.

 

Uyan..

Aslında her sabah gün uyanırken, senin de uyanmanı bekler. Aslında her sabah gün aydınlanırken, senin de aydınlanmanı ister. Çünkü günün içinde bir parçasın sen.

Ve gece uyanmış, aydınlanmış zihnin dinlenme vakti. Gece, “dinlen” der. “Gün bitti, bugünle beraber her yaşanan, geçmişe gitmek üzere.

Ve uyku; gün ve gece arsında bir köprü. Uykudan sonra köprünün öte yanı dünde kaldı. Yeni gün köprünün bu yamacı. Zaten uyandığın anda, köprü yıkıldı.

Köprü, uykudur. Ve uyandığında düne gitme imkanın yoktur.

Netice şimdi uyu ve yarın günle beraber uyan.

20180915_121603

Beden duruşları.

Yolda rastgele yürüdüğünüz anlarda, yürüyüşünüzü hissetmeye çalışın. Nasıl yürüyorsunuz?

Mesela sağa veya sola fazla basıyor olabilir misiniz ya da beden dengeniz bir yöne doğru meyilli mi? Toprağa çok mu basarsınız ya da hafif uçar gibi mi yürürsünüz? Yürürken aşağı doğru çekiliyor, toprak çekiyor gibi hissiniz olur mu? Ya da yürürken başınızı daha çok önünüze mi eğersiniz veya çok mu dik tutarsınız?

Mesela sırtınız nasıldır? Eğik mi ya da düz mü durursunuz?

Normal anlarınızda yüz hatlarınızı hissetseniz, nasıldır? Mesela yüzünüz gergin mi, sakin midir? Ya da gözleriniz sıklıkla nasıl bakar? Üzgün, bitkin mi ya da coşkulu mu ya da ne?

Bunların hepsi sizin kendinizle ilgili bilgilerdir. Siz kimsiniz? Bunların toplamından anlarsınız. Ne tür duygu, düşünce üreten birisiniz, hayatla aranız nasıl, nelere meyliniz var, geçmişe takıntılı mısınız, ne tür hastalıklarınız? Vs vs pek çok şeyi öğrenebilirsiniz.

Bilerek pozisyon aldığınız anlarda değil, ara ara rastgele anlarda kendinize bakın. Öyle anlarda bedenden bütünün bilgisini alabilirsiniz. Siz aslında kimsiniz? Gösterdiğiniz değil, aslında olan siz kimsiniz? İyi misiniz hoş musunuz? 🙂

 

IMG-20181231-WA0014.jpg

Yaşamak..

Şüpheye düştüğümde mutsuz oluyorsam, istemediğim şeyleri düşününce eziliyorsam, bunları neden yapayım?

Biliyorum ateş çok güçlü ama su olmak da önemli. Sakin akıp, cesaretle yürüyüp, neşeyi tadıp, olacak olanın olacağını bilip, yapmak istediklerimi yapıp, bana verilenlerin keyfini sürüp, günü gelince bırakacaklarımı bırakıp, bıraktıklarımın yerine yenilerini alıp, bazılarıyla sonuna kadar yürüyüp, meraklı bir çocuk misali yaşayabilirim.

Yaşamak güzel. 🙂

20180915_114905

 

Dramdan beslenme..

Dün akşamüstü duygu durumum çok bozuktu. Zihnim, önceden alışık olduğu bir oyunu sahneledi ve ben buna engel olamadım. Kendime şaşırdım ama ortaya daha önceden bildiğim bir dram sahnesi çıkardım. Olayı yaşarken yarattığım dramın farkındaydım.

Bu neden önemli? Bu çok önemli çünkü dram yaratmak, insanın hayattan beslenme biçimlerinden biri, ‘dramdan beslenmek’. Çoğumuzun farkında bile olmadan yaşadığımız bir durum.

Bir şey olur, enerjimiz düşer. Aslında herkesin enerjisi bazen düşer ve sonra alışkın olduğu yollarla tekrar enerji toparlanır ( yemek, uyku, okumak, sohbet, muhabbet, kahve, çay, sevgi, aşk, yürüyüş vs). Bunlar enerjimizi tekrar toparlamak için beslenme yollarıdır, yani sağlıklı içsel yollar.

Dramdan beslenme; enerjin düşüktür ve o an çevrende olan olayların sorumluluğunu almayıp (sorumluluk almak; olay olabilir ama buna senin vereceğin tepki, yorum, anlam önemli, verdiğin anlamla olanı değiştirebilirsin), sorumluluğu etrafındakilere atmak, onlardan beklemek, onların durumu düzeltmesini, seni mutlu etmesini beklemek.

Yani tablonun içinde; beklenti var, bir nevi suçlama var, ben güçsüzüm- acizim duygusu, acizlik, kırılma, küsme, suçlamak veya suçluluk hissetme var.

Bu neden oluyor? Aslında çoğu insan için tanıdık bir sahne, enerji düştü, dram çıkardın ve yarattığın tablo ile etrafından ilgi aldın, onlar ne olduğunu anlamaya çalıştı, ‘ne yaptık’ dedi vs, yani ilgi aldın yani onlardan enerji aldın.

Kaybettiğin enerjiyi tazelemenin en bayağı yolu. Yani haksızlık olmasın daha bayağı, beter yolları da olabilir. Cümleyi şöyle düzelteyim, enerjiyi tazelemenin sıradan yollarından biri.

Bunun sıklığı da var, yani bazı insanlar sürekli bu yoldan beslenir, her gün her an bir dram çıkarabilir. Neden beslenmek diyorum? Çünkü insan sadece gıda ile beslenmez, bir de enerjisel olarak beslenmek, keyif almak, iyi hissetmek vardır.

Bu konuyu niye anlattım? Kendi adıma uzun zamandan sonra yarattığım bu dramın farkındalığı beni şaşıttı, hoşuma gitmedi, bu olayın duygusu üzerinde düşünmeliyim. Neden zaaf gösterdim? Konu, olay değil, oradaki duygular, hissedişler önemli. Konular her zaman değişir, kapanır ama duyguların tefekkürü önemli.

Zaman içinde düşünürüm ‘neden öyle hissettim?’

Bunu neden anlattım? Çünkü küsmek, alınmak, kırılmak vs gibi, sık kullandığımız kemikleşmiş bazı duygulanım alanlarımız var. Hepimizde bunlar farklı, bende alınmak, kırılmak üzerinden kodlanmış hatalı kodlar, başkasında öfke, kırma, dökme vs türünden de olabilir. Ve bunları normal ve hakkımız gibi görmek hata. Bir yerden başlayıp, daha sağlıklı hissedişler içinde olabilmeliyiz. Hayat bu aslında, kendimiz dediğimizin bir kısmı bunlar ve yaşam hep kendini anlamak, çözmek, şifalandırmak üzerinden gidiyor.

Yani sağlık sadece bedensel değil, zihnen de daha iyi olmak önemli. Zaten biri bozuksa zamanla diğeri de bundan etkilenir. Bozukluk da düzelme de birbirini etkiler.

Dramdan değil, akan hayattan beslenmek dileğimle.

İmza günü “Maya, Rüzgar ve Ketu”

Sevgili WorldPress’in bana kazandırdığı değerli arkadaşlarım, yarın Ankara Çağdaş sanatlar merkezinde, saat 19’da “Maya, Rüzgar ve Ketu” için imza standım olacak.

Yine ilklerin sevinci 🙂 ve aslında heyecanı, bugün biraz stres yaptım valla 🙂

Ankara’daysanız ve yolunuzu düşürürseniz çok sevinirim. Gelebileceklerle görüşmek üzere 🙂

Damla..

Hava çok yağmurluydu, önce yolu yokuş aşağı indikten sonra, yokuş yukarı çıkacağım bölüme geldim. Üstüm başım her yanım yağmur olmuştu. Yolun ortasında durup, soluklanmak için etrafa bakındım.

Ağaçların kuru dalları ıpıslaktı, birden durdum, ıslaklığın özü damlalar. Islak gövdeye tutunmuş bir damlaya bakakaldım. Damla ve ben öylece bakıştık.

Birden tüm ıslaklığım, yorgunluğum gitti, içime bir gülme geldi.

Damla ve ben.. Ben ve damla..

Hani ‘yalan dünya’ derler ya, işte o an anladım ki, dünya yalan falan değil, basbayağı gerçek.

Ama damlada iki farklı şey var:

Birinde, gerçekliği ve formu içinde damla var.

İkincisinde, damla ve onun verdiği bir his var. Hoşluk gibi, hoşnutluk gibi.

Damlanın senden hoşnut olması, senin damladan hoşnut olman gibi. Öyle bir şey, hoş bir an.

Ve dünya yalan falan değil, gerçek.

Dünya var ve o formun içinde bir his var. Belki keyif gibi.

depositphotos_2417549-stock-photo-rain-drop-hung-on-an.jpg

Kimdin neydin?

Kimdin neydin, beni nasıl severdin ya da sever miydin? Unutmuşum hepsini..

Elimi nasıl tutardın, bana nasıl bakardın, gözlerinde sevgi mi olurdu ya da neydi?  Unuttum hepsini..

Yollarda mı yürürdük, denize mi bakardık ya da ne yapardık? Sorma işte, unutmuşum dedim ya hepsini..

Seninle çayı mı, kahveyi mi ya da kahvaltı yapmayı mı severdim? Unutmuşum hangisiydi sevdiğim?

Zamanda mı hata ya da bizde mi? Bilemedim.

Sorma işte, bilmiyorum dedim ya hiç birini…

Akış mı böyle getirdi, ben mi ters yöne aktım ya da neydi? Anlamadım gitti..

Bunda da vardır bir iyilik, öyledir mutlaka, yoksa seversin sen beni çünkü kalbim seni sevdi.

O yanılmaz, seni ben değil, ilk o sevdi.

O yüzden şimdi, sevgiyi anlamak isteyince sadece kalbime bakarım. O yanılmaz çünkü.

Nasıl bilebilirsin deme, dedim ya; unutmadığım tek şey, kalbimin sen diye birini sevdiği..

vK39evqT_400x400