Acıdan zevk almak…

Acı çekmekten zevk alan insanlar vardır. ‘Acıdan zevk almak’, bunun bilimsel bir tanımı var. Mesela jiletciler  gibi bedenine sürekli eziyet edip bundan zevk alanlar var veya iki günlük dünyada ruhuna sürekli eziyet eden bir çok insan var.

Bazen hepimiz benzer şeylerin tuzağına düşüp, kendimize eziyet edip, bundan mutluluk üretebiliyoruz malesef ama bunun sürekli olması ve bir yaşam biçimine dönüşmemesi önemli.

Böyle sürekli acı üretmekten keyif alan insanlara zamanla bir şey demekten, çare üretmeye çalışmaktan bıkıp, teması azaltmaya çalışırız çünkü öbür türlüsü herkes için iletişimde sıkıntıdır.

Mutluluk- mutsuzluk bedenin hormonlarıyla ilgilidir. Mutluluk hormonları (Endorfin, Adrenalin, Serotonin, Dopamin, Oksitosin) salınımı belirli bir ritimde olan hormonlardır. Gün içinde belirli durumlarda salınımları artar veya azalır. Bu arada ilginç olan bu hormonları bir anda çok üretsek bile fazlasını bir yerde depolayamayız. Yani sistem stoklamak üzerine çalışmıyor, stokculuk burada yani her şeyin gerçeğinde olduğu gibi burada da yok. Üreteceksin, keyfini süreceksin ve salınım azalacak, durum bu, yani depolamak yok. (Bu konuda ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir konu, sistem belirli aralıklarla insanın keyif üretmesini istiyor ve bunu depolatmıyor 🙂 düşünen için bunda çok anlamlar gizli ) Bu hormonlar bir sonraki salınımına kadar; salınıyor, pik yapıyor ve azalarak bitiyor.

Hepimiz çok değişik hayatların içinde, farklı ruh hallerinde yaşayan, farklı şeylerden keyif alan insanlarız. Farklı zeminlerde çıkan çiçekler gibiyiz.

Şunu hep hatırlamalıyız: Bedenli insanın biyolojik mekanizması mutluluk üretmek üzerinedir. Konu derin girmeyelim şimdi ama bir şekilde bizi yaratan sistem keyif- mutluluk denilen bir hissi üretip, salmamızı istiyor 🙂

Aslında bilinen 5 duyu sadece bunun için var. Sana iyi gelenleri gör, duy, kokla, ye, dokun, keyfini çıkar. Algın tam tersinde olursa sevmediğini görmek, duymak, koklamak vs illa ki mutsuz olursun, mesele algı meselesi ve algılar irade ile değiştirilebilir. İrade ile ısrarcı olmak önemli.

Bir çiçeğe bakmak, bir bardak çay, güzel bir sohbet, bir çocuğu sevmek, bir yaprağa dokunmak, sevdiklerinle temas, fiziksel hareket, yürüyüş, doğum, eser üretmek, bazen bir cümle üretmek, bazen bir kek yapmak, bazen bir gülüşü yakalamak vs vs hepsi mutluluk hormonu salgılatır.

Netice yaradılış bu hormonlardan biri veya birkaçını üretmemiz üzerinden gidiyor, yolu yok mecbur yani 🙂

Bir de mutlu olmak istemeyen, acıdan zevk alanlar var. Ama bedenli insanın yaşamda kalabilmesi için öyle veya böyle bu hormonların salınması lazım, hava gibi, su gibi olmazsa olmaz, keyif hali olmazsa yaşam sürmez.

Bu durumda acıdan zevk almayı hayat biçimi haline getiren insanlar nasıl yaşar? Dedim ya işte ‘acıdan zevk alma’ yani o acıdan zevk üretecekler, mecbur yani, kulağı tersten gösterecekler, başka yolu yok, o keyif hali illa üretilecek.

Acıdan zevk üretmek ne? Bedenin sistemi öyle ayarlanmış ki, acının en dip yerinde, sistem tersine dönmek zorunda, acının en dibinde tatlı bir keyif vardır mesela. Hepimiz yaşamışızdır, iyi kötü bu hissi biliriz 🙂 Mesela çok ağlayıp, hemen ardından gülmek gibi veya jiletcilerin acının dibinde üretilen hormonların verdiği hazla bu kesiyi hissetmemeleri hatta tatlı bir haz almaları gibi, üzerinde çok düşünmek lazım bunların.

İnsan yaşamda tutunmak için bu hormonlara mutlaka ihtiyaç duyar ve bazı insanlar bunu sağlıklı yoldan yapmak yerine, alıştıkları emeksiz yolu seçer. Şu anda öyle değilsek bile irade kullanarak sistemimizi tekrar orijinal hale getirebiliriz ama irade aktif bir olaydır, bunun için enerji kullanmak gerekir, yani emek vermek.

Acıdan zevk almak pasif durumdur, bundan kurtulmak için aktif hali kullanmak gerekir.

Hayatın akışına uygun akmak, kendimizi kaskatı yapmadan bu bedenler içinde akıcı olmak nasıl olurdu?

Normal hayat akışı kolay yoldan gider, enerji kolay yolu sever. Ee o zaman daha ne? Kolaylayalım hayatı. 🙂

IMG-20180512-WA0026

Olsun, daha iyi..

Kadın hafta sonundan sonra çok mutsuzdu, hiçbir şey düşündüğü gibi olmamıştı, hatta hatırladığı bazı sahneler canını acıtıyordu. Mutsuzdu ve sürekli toparlamaya çalışıyordu.

Kadın: “Toparlanmalıyım çünkü artık o kadar şey biliyorum ki, bunları kendi hayatımda kullanamazsam, ne anlamı var? Kullanmadığım bilginin kime ne faydası var? Bu bilgiye haksızlık, bana da hamallık olur. Netice, bilgi de hakkının verilip, bırakılmasını ister.”

Duyguların mutsuzluğuna bir yere kadar direnen kadın akşamüstünden sonra var gücüyle ağlamaya başladı. Ağlayarak  yürürken bir yandan da yolda gözünün takıldığı her ağaca, ota, kuşa, taşa, toprağa onu şikayet ediyordu.

Kadın: “Biliyorum doğru değil ama söz bu son, bugün bağırarak şikayet edeyim onu, yüküm azalsın, zehrim boşalsın, yarına daha iyi uyanacağım. Bugün bilerek şikayet edeceğim.”

Gece yatmadan adamı aradı.

Kadın: “Beni çok sevmeni istemiştim ama olmadı, yapacak bir şey yok.”

Adam sadece gülümsedi.

Kadın: Bu gülümseyen yüz, sevdiğimin yüzü.

Adam: Keyfin yerinde, iyi.

Kadın: Sanmam. Olmasına çalışıyorum sadece.

Adam sessiz kaldı.

Kadın: İyi geceler.

Adam: İyi geceler.

Kadın: Keyfim neden yerinde olsun?

Adam: Olsun, daha iyi.

Kadın: Umarım olsun.

Sabah uyandığında hala duygunun kırıntıları olsa da daha iyiydi. Bir günü iyi yaşamanın ne demek olduğunu biliyordu, her duygu düşünce her zaman benzerini çekerdi. İnsan, olumsuz düşüncesi ‘bir’ değerindeyse, sonsuzdaki asırlar boyunca birikmiş ‘bin’ değerdeki olumsuz duygu birikimini de kendine çekmiş olurdu. Tersi olumlu hal için de geçerliydi.

Ve herkes gibi, duygular düşünceler, varlıklar, kelimeler hepsi bir anlamda canlanmak için yer arardı, hepsi bir anlamda canlıydı. Onlara can veren ise insanın kendi düşüncesinin gücüydü. İnsanın mevcut ‘düşünce’ veya ‘hali’ adeta bir olta gibi avlaması uygun olan benzerini, oltayı tutan sahibine geri getirirdi.

Kadın artık biliyordu “Keyfin yerinde olmasının” ne demek olduğunu. Bazen alışılmış kalıpların değiştirilmesi zaman istiyordu ama yapılabilirdi.

Netice kadın durdu ve olduğu kadar gülümsedi.

Not: Okuyan herkesin keyfi bol olsun 🙂 çünkü nedenini anladınız 🙂

 

 

kaanil_1354562381164

Her gün durumu değerlendir.

Bundan sonra özellikle sıkıntı hissettiğin dönemlerde, gün içinde iki şeye dikkat et:

1-Sana sıkıntı veren olay- kişi- durumdaki, göremediğin iyilik ne?

2-Gün sonunda, genel olarak gün iyi miydi?

Birinci maddede, eğer durumdaki senin için iyiliği göremiyorsan dünyayı değerlendirdiğin referanslarda sıkıntı olabilir. Referanslarını tekrar gözden geçir çünkü mutlaka gördüğün durumun diğer hali vardır, bu kaçınılmaz mutlak gerçekliktir.

İkinci madde için, günü iyi hale getirmek, senin dünyayı algılayışınla ilgili. İstersen algılarını düzeltebilirsin, zaten dünyada bunlar için varsın. Algın iyiyse dünyan iyi.

Bu arada iki maddenin toplamında, gerçek nedenler dışında sanal şeylere ağlama, bunu bitir. Ağlama- suçlama- suçlanma- yetersizlik- değersizlik vs vs bunlara bağlı duygusal ağlamalarında, bir dur, bir daha düşün. Ne yapıyorsun? Yaptığın uygun mu?

Bunun dışında gözyaşı yerinde güzeldir, ağlamak temizliktir ama yeri gelince.

Kasma- kasılma, eksiği fazlayla bir şekilde denkle ve tamamla, geç.

Tatlı ol, dünyan tatlansın. İstersen ve emek harcarsan olabilirsin, bu sana bağlı.

Netice bazen fark etmesen de, senden yansıyan bir şeyler var bu hayatta.

dus

Aynısı..

Bir şeyi anladım, ders aldım, aynısını yapmam dersin, bir süre sonra o olayın konusu neyse başka görüntülerde tekrar karşına çıkar. Çünkü ‘Dersimi aldım, bir daha yapmam’ dedin, yani bu konuda yeni bir deneyim istedin ve karşına çıktı. Hayat böyle bir şey işte. Ve netice sözünün karşılığını yapabildin mi, sahiden aynısını yapmadın mı?

Denedin, test ortamını tekrar istedin ve bir şeyler yaptın. İşte hayat bu, sözünle eylemin bir mi ya da öğrenebildin mi?

Dramdan beslenme..

Dün akşamüstü duygu durumum çok bozuktu. Zihnim, önceden alışık olduğu bir oyunu sahneledi ve ben buna engel olamadım. Kendime şaşırdım ama ortaya daha önceden bildiğim bir dram sahnesi çıkardım. Olayı yaşarken yarattığım dramın farkındaydım.

Bu neden önemli? Bu çok önemli çünkü dram yaratmak, insanın hayattan beslenme biçimlerinden biri, ‘dramdan beslenmek’. Çoğumuzun farkında bile olmadan yaşadığımız bir durum.

Bir şey olur, enerjimiz düşer. Aslında herkesin enerjisi bazen düşer ve sonra alışkın olduğu yollarla tekrar enerji toparlanır ( yemek, uyku, okumak, sohbet, muhabbet, kahve, çay, sevgi, aşk, yürüyüş vs). Bunlar enerjimizi tekrar toparlamak için beslenme yollarıdır, yani sağlıklı içsel yollar.

Dramdan beslenme; enerjin düşüktür ve o an çevrende olan olayların sorumluluğunu almayıp (sorumluluk almak; olay olabilir ama buna senin vereceğin tepki, yorum, anlam önemli, verdiğin anlamla olanı değiştirebilirsin), sorumluluğu etrafındakilere atmak, onlardan beklemek, onların durumu düzeltmesini, seni mutlu etmesini beklemek.

Yani tablonun içinde; beklenti var, bir nevi suçlama var, ben güçsüzüm- acizim duygusu, acizlik, kırılma, küsme, suçlamak veya suçluluk hissetme var.

Bu neden oluyor? Aslında çoğu insan için tanıdık bir sahne, enerji düştü, dram çıkardın ve yarattığın tablo ile etrafından ilgi aldın, onlar ne olduğunu anlamaya çalıştı, ‘ne yaptık’ dedi vs, yani ilgi aldın yani onlardan enerji aldın.

Kaybettiğin enerjiyi tazelemenin en bayağı yolu. Yani haksızlık olmasın daha bayağı, beter yolları da olabilir. Cümleyi şöyle düzelteyim, enerjiyi tazelemenin sıradan yollarından biri.

Bunun sıklığı da var, yani bazı insanlar sürekli bu yoldan beslenir, her gün her an bir dram çıkarabilir. Neden beslenmek diyorum? Çünkü insan sadece gıda ile beslenmez, bir de enerjisel olarak beslenmek, keyif almak, iyi hissetmek vardır.

Bu konuyu niye anlattım? Kendi adıma uzun zamandan sonra yarattığım bu dramın farkındalığı beni şaşıttı, hoşuma gitmedi, bu olayın duygusu üzerinde düşünmeliyim. Neden zaaf gösterdim? Konu, olay değil, oradaki duygular, hissedişler önemli. Konular her zaman değişir, kapanır ama duyguların tefekkürü önemli.

Zaman içinde düşünürüm ‘neden öyle hissettim?’

Bunu neden anlattım? Çünkü küsmek, alınmak, kırılmak vs gibi, sık kullandığımız kemikleşmiş bazı duygulanım alanlarımız var. Hepimizde bunlar farklı, bende alınmak, kırılmak üzerinden kodlanmış hatalı kodlar, başkasında öfke, kırma, dökme vs türünden de olabilir. Ve bunları normal ve hakkımız gibi görmek hata. Bir yerden başlayıp, daha sağlıklı hissedişler içinde olabilmeliyiz. Hayat bu aslında, kendimiz dediğimizin bir kısmı bunlar ve yaşam hep kendini anlamak, çözmek, şifalandırmak üzerinden gidiyor.

Yani sağlık sadece bedensel değil, zihnen de daha iyi olmak önemli. Zaten biri bozuksa zamanla diğeri de bundan etkilenir. Bozukluk da düzelme de birbirini etkiler.

Dramdan değil, akan hayattan beslenmek dileğimle.

A- B (7)

B: Ahh onca yıl bu yoldan yürüdüm, çok yakında belki bir daha yolum buraya  hiç düşmeyecek.

A: Onca yıl, bugün yürüdüğün yoldan yürümedin.

B: Nasıl yani?

A: O yol her gün farklıydı ama sen görmedin. Aslında her gün farklı ve yeni bir yoldan yürüdün ama anlamadın, bu yolu yıllarca aynı gördün.

B: Aslında haklısın, anladım 🙂

751038286_n.jpg

 

 

 

A- B (5)

A: Şimdi şunu iyice anla, sadece bunu anlarsan işi çözersin aslında:

Sen varsın ve diğerleri var.

Sen mutlu olmak istiyorsun, diğerleri de öyle.

Ve sen ve diğer insanlar, mutlu olmak için birbirlerine veya bir şeylere muhtaç olduklarını sanıyorlar.

Oysa:

Mutluluk- mutsuzluğa takılma, sadece günü iyi yaşamaya bak.

Ve şunu hiç unutma; sen kendinleyken iyi yaşayamıyorsan, diğerleriyle de iyi olamazsın. Bu Bir..

Kendi alanında iyi ol. Bu iki..

Gününü güzel yaşayamıyorsan, sanma ki hayalindeki yerde, hayalindeki insanlarla iyi olursun, olamazsın çünkü gittiğin her yere kesin götürdüğün sensin. Bu üç..

B: Anlıyorum.

A: Sadece anlama, bunu yaşa!

B: 🙂

A: Bunu yaşa çünkü gerçeğin keyfi bu.

Şimdi sen diye biri var ve senin içinde binlerce sen var. Sanma ki sabit ve tek sensin, değil.

Sen yani ‘ben’ dediğin kişiyle iyi yaşa, iyi geçin, keyifli ol, çay iç, yürü, koş, dur, iş yap vs vs ama keyifli ol. Yani her dakikanı olmasa da, günün genel temasını keyifli yap. Başını yastığa koyduğunda, iyi gündü diyebil.

Kendim dediğini çok ciddiye de alma ya da şöyle; keyifli bir ciddiyete al. Gerektiğinde dalga geç kendinle, saçma iş yaptığında gör ve gül geç, ‘ne komiksin kızım’ de mesela, ‘şapşal gibi kaldın ortada’ de, ‘rezil oldun be kızım’ de, ne olacak sanki, o kadar da önemli değilsin aslında, nasıl olsa sen dahil her şey geçici.

Bu ‘ben’ dediğin kişi, kendiyle eğlenemezse, dalga geçemezse, iyi gün geçiremezse, o hayalindeki yerde, o hayalindeki kişiyle iyi olamaz unutma.

Netice; ben dediğinle hayatı iyi yaşa.

B: 🙂

751038286_n