Akşamüzeri iş çıkışı saatlerinde şehrin kalabalık meydanlarından birindeki durakta otobüs yolcularını almak için durduğunda başını cama yaslayıp etrafı izledi, capcanlı renkli bir kalabalık mütemadiyen sağa sola akıp duruyordu. Tam o canlılığın arasında hani bulanık gözle bakınca görülen resimler gibi farklı bir akış hissetti, bakışını odaklayınca aslında orada olan ama kalabalığın canlılığı içinde hiç fark edilmeden kendi aleminde duran adamı gördü. Altında koyu gri kalın bir iple bağlı pantolon, arada delikleri olan çizgili bir kazakla meydanın büyük çöpünden sadece kartonları ayırıp sessizce torbasına atıyordu, 50- 60 yaşlarında gibiydi ama her yaşta da olabilirdi, emin olamadı. Çöp toplayan adam sanki etrafında başka bir dünya yok gibi büyük bir dikkatle kendi kartonlarıyla ilgileniyor, seçip, ayırıyor, kenara koyuyordu. İşin ilginci büyük meydanın koca kalabalığı da onu görmüyor gibiydi, herkes inmek, binmek, bir yerlere ulaşmak telaşındaydı. Oturduğu koltuktan hafif öne doğrulup adamı seyrederken şaşkındı çünkü her santime birkaç insan düştüğü halde onun kartonlarını ayırdığı alana hiç yağmur düşmüyor gibi hiç insan basmıyordu. Adam sakindi etraf telaş içindeydi, adam kimseyi görmüyor gibiydi ve kimse de onu görmüyor gibiydi, adam tekti etraf çılgınca kalabalıktı, adamın bir yere ulaşma telaşı yoktu etraf bir yerlere ulaşmaya çalışıyordu, adam başka bir dünyada gibiydi herkes bu dünyadaydı, adam oradaydı etraf ulaşmak istediği yerlerdeydi ve binen yolcuların tamamlanmasıyla otobüs hızla kalkarken adamın sakince kartonları ayıran silueti de dünyasından uzaklaşmıştı. Bazıları hem var hem yoktu, bazen hepimiz hem var hem yokuz, oradayız ama orada değiliz, hayat gibi, var ve yokuz.
adam
Olsun, daha iyi..
Kadın hafta sonundan sonra çok mutsuzdu, hiçbir şey düşündüğü gibi olmamıştı, hatta hatırladığı bazı sahneler canını acıtıyordu. Mutsuzdu ve sürekli toparlamaya çalışıyordu.
Kadın: “Toparlanmalıyım çünkü artık o kadar şey biliyorum ki, bunları kendi hayatımda kullanamazsam, ne anlamı var? Kullanmadığım bilginin kime ne faydası var? Bu bilgiye haksızlık, bana da hamallık olur. Netice, bilgi de hakkının verilip, bırakılmasını ister.”
Duyguların mutsuzluğuna bir yere kadar direnen kadın akşamüstünden sonra var gücüyle ağlamaya başladı. Ağlayarak yürürken bir yandan da yolda gözünün takıldığı her ağaca, ota, kuşa, taşa, toprağa onu şikayet ediyordu.
Kadın: “Biliyorum doğru değil ama söz bu son, bugün bağırarak şikayet edeyim onu, yüküm azalsın, zehrim boşalsın, yarına daha iyi uyanacağım. Bugün bilerek şikayet edeceğim.”
Gece yatmadan adamı aradı.
Kadın: “Beni çok sevmeni istemiştim ama olmadı, yapacak bir şey yok.”
Adam sadece gülümsedi.
Kadın: Bu gülümseyen yüz, sevdiğimin yüzü.
Adam: Keyfin yerinde, iyi.
Kadın: Sanmam. Olmasına çalışıyorum sadece.
Adam sessiz kaldı.
Kadın: İyi geceler.
Adam: İyi geceler.
Kadın: Keyfim neden yerinde olsun?
Adam: Olsun, daha iyi.
Kadın: Umarım olsun.
Sabah uyandığında hala duygunun kırıntıları olsa da daha iyiydi. Bir günü iyi yaşamanın ne demek olduğunu biliyordu, her duygu düşünce her zaman benzerini çekerdi. İnsan, olumsuz düşüncesi ‘bir’ değerindeyse, sonsuzdaki asırlar boyunca birikmiş ‘bin’ değerdeki olumsuz duygu birikimini de kendine çekmiş olurdu. Tersi olumlu hal için de geçerliydi.
Ve herkes gibi, duygular düşünceler, varlıklar, kelimeler hepsi bir anlamda canlanmak için yer arardı, hepsi bir anlamda canlıydı. Onlara can veren ise insanın kendi düşüncesinin gücüydü. İnsanın mevcut ‘düşünce’ veya ‘hali’ adeta bir olta gibi avlaması uygun olan benzerini, oltayı tutan sahibine geri getirirdi.
Kadın artık biliyordu “Keyfin yerinde olmasının” ne demek olduğunu. Bazen alışılmış kalıpların değiştirilmesi zaman istiyordu ama yapılabilirdi.
Netice kadın durdu ve olduğu kadar gülümsedi.
Not: Okuyan herkesin keyfi bol olsun 🙂 çünkü nedenini anladınız 🙂
Olur, sev, tüm zamanlarda.
Kadın, adama sordu: “Seni sevebilir miyim?”
Adam: “Olur, sev” dedi.
Kadın: “Olur, seveyim.”
Adam: “Sev, tüm zamanlarda.”
———-
Kadın şimdi bu anıyı hatırlarken, hafifçe doğruldu: “Bazen ona çok kızsam da, o bana zamanın bir yerinde ‘Olur, sev, tüm zamanlarda’ dedi. Sevmem için alanımı sonuna kadar açtı. Onu severken, sevmenin; katlanmak değil, rıza göstermek olduğunu anladım.
Sanırım sevmek her haline eyvallah demek gibi. Sevmek, buna niyet etmek gibi.”