Hadi bakalım yeni gün, sen doğduysan ben de doğayım. 🙂
metafizik olmak
Kıyafet..
Beden; ruhun kıyafetiyse, ki bir anlamda öyle, ruhu örten kıyafet. Ruhumun en rahat ettiği kıyafeti elbette ben bilirim. O yüzden bedenimin şekline karışma!
Seni düşünmek..
Seni düşünmek, bilmediğim bir şehrin sokaklarında, sabahın erken vaktinde, hem de hafta içinde, yani iş güç yok gibi, öylesine başıboş dolaşmak gibi.
İyiyim desem..
Hani olur ya bazen, iyiyim desem dilim, kötüyüm desem kalbim razı değil, öyle bir hal işte.
Sıkıntı..
Çürüyen yaprağın dalda durması da sıkıntı.
Alma- verme..
Alma verme dengesi hep sorun olur. Veren kalptir, alan akıl. O yüzden ikisi de kullanılırsa yaşam kolay olur.
Soru- Cevap..
İnsanın gözünde bazen sebepsiz bir ışıltı olur. O ışıltı bir an mutluluktan gözlerini doldurur. Çok şükür bin şükür bu duyguya.
Soru: Gözlerde o ışıltı neden olur?
Cevap: -Kalp, o işte bir an ferahlıyor.
Soru: Neden ferahlıyor?
Cevap: -İçinde o sıra birikmiş bir tortu oluyor. Belki birkaç gün veya zamandır kalbini kıvrandırıyor. Ve kalp, bir şekilde o çer çöpü dışarı atmışsa, birden ferahlıyor, adeta şifalanıyor. Ve o şifanın getirdiği masumiyetin ışığı gözlere yansıyor.
Soru: Kalple gözün ne ilgisi var?
Cevap: -Uygur tıbbında kalbe, ruhun evi denir. Uygurlar, ruhun kalpte dinlendiğini söyler. Kalp, bedende ruhsallıkla direkt bağlantılı tek organdır.
Ama kalbin içi zift kaplanırsa, ruh o evden uzaklaşır, yani kalpten. Ve bu sıkıntı verir.
Soru: Kalbi kirleten zift nedir?
Cevap: -Baskın duygulanımlarının ne olduğudur.
Soru: Mesela nedir?
Cevap: -Yoğun şüpheler, kıskançlık, fesatlık, yalanlar vs. Yani negatif duygular. Ve bunlar malesef zaman zaman insanın zihnini- bedenini kaplar. Dozu önemli, maruz kalma süresi önemli. Aynı radyasyona maruziyet gibi.
Ve en önemlisi bu tür enerjiler kapladığında “Neden böyle hissettiğini” tarafsızca düşünmen önemli. O derin düşünce, sen farkında olmadan seni açar ve derin bir nefes alırsın. İşte o derin nefesle, sıkıntılı duygulara neden olan enerjiler tutunacak yer bulamayıp yavaşça nefesinle uçar ve gider ama zamanla. Her zaman bir kerede değil. Çünkü bu bir antreman, arınma antremanı. Antreman yapan insan bedeninin bir günde form tutmasını bekleyemez. Buna alışmak lazım, zamanla doğal olarak zihnin böyle akması lazım. Bir kere yapmakla olmaz, bu bir birikim.
Ve bakarsın bir an, beklemediğin bir an, o kalp evine ruhun girer. Ve kalbinden gözlerine ışıltı yayar.
Soru: Ama bu duygular gitse de bazen tekrar geliyor, sonu yok gibi.
Cevap: -İşte hayat bu zaten. Kalp evi sürekli kontrol gerektirir. Dünyada her şey bazen kirlenir ve temizlik ister, kalp de öyle. Hiç sen, bir kere temizlenip, hala kullanıldığı halde kirlenmeyen, tozlanmayan bir ev gördün mü? Olur mu böyle bir ev? Ev; bir mekan. Kalp; bir makam.
Ve unutma, hiç kullanılmayan evler bile kirlenir, tozlanır. Onun bile her yerini kalın toz tabakaları kaplar. Duvarları, yerleri görünmez olur. Dünyadaki her mekan temizlenmezse böyle olur. Ve kalp de sürekli arınmazsa böyle olur. Tüm yaşam boyunca hem de, hani son nefesine kadar derler ya, işte öyle. Son nefesine kadar arındığına emin olma. Hatta şüphede olacağın tek şey bu olsun dünyada. Unutma son nefesine kadar. Oldu bittisi yok bunun, hiç unutma!
Her mekan temizlenmek ister. Onun için uyanık olman gerekir. Her günde, her anda.
Soru: Kalp evinin temizliği nasıl yapılır?
Cevap: -Bunu biliyorsun aslında ama diğer enerjiler yoğun kaplayınca bildiğini unutursun. Bildiğini unutma, sadece uygula!
Soru: Yine de söylesen, o evi neler temizler?
Cevap: -Belki başka vakit. Şimdi ferahlığın güzelliğinin tadını çıkar. 🙂 Gördün mü onun güzelliğini, işte o duygulanımda kal. Anladın mı, göz ne zaman ışıldar, yüz ne zaman ışıldar.
Soru: Gördüm anladım.
Cevap: O zaman o duygulanımda kal. 🙂
Tevekkül ..
Benim değil, senin dediğin olsun. Teslimim bu gece..
Gibi..
Hayat bazen dalgalı, bazen sakin. Tıpkı bir deniz gibi. Bazen bir şeyleri biz istiyoruz, bazen bir şeyler istemimiz dışında oluyor gibi. Yaptıklarımızdan ya da yapmadıklarımızdan bazen mutluyuz, bazen mutsuz gibi.
Hayat işte, bir şekilde geçiyor. Değişmeyen tek şey onun değişkenliği ve hayat sürekli akıyor gibi.
Küçük kızlar..
Küçük kızlar birini sevdiği zaman büyür. Kaç yaşında gerçekten severse o zaman büyür. Ve sevgi riskli şeydir. Sevdiğinin seni seveceğinin garantisi yoktur. Hadi sevdi diyelim, devam edeceğinin garantisi yoktur. İşin özünde hayatı gerçekten yaşarsan her an belirsizdir. Sana garanti veren alan, aslında korumak için zorla enerjini tükettiğin alandır.
Netice küçük kızlar bazen otuzunda bazen kırkında bazen ellisinde bazen yirmisinde büyür. Bilinmez hangisinde gerçekten seveceği. Ve bazen hiç büyümeyen küçük kızlar vardır.
Ve küçük kızlar ve küçük oğlanlar, kalben sevdiği zaman büyür.