Okyanus gibi..

O bir okyanus, sonsuz, sınırsız. Ama biliyorum dış kabuğu sonlu sınırlı, görünen suretler öyle, o da öyle.

O bir okyanus gibi; bazen fırtınalı bazen dingin, bazen ışıltılı, üzeri yakamoz dolu, bazen karanlık ama çokça aydınlık ve renkli, bazen mavi, bazen beyaz, bazen gece mavisi, bazen pembe veya altın rengi, yani o bir renk cümbüşü.

O bir okyanus gibi dingin ama bazen altüst edecek kadar hiddetli.

Onu seviyorum çünkü neyse o, farklı olabilir ama olmaz, o neyse o.

Onu seviyorum çünkü o gerçek, masum ve saf, tıpkı sabah denizi gibi.

Ama ona çok kızgınım, kırgınım çünkü kendi gerçekliğinin bozulmasına izin vermez, o okyanus ve ben ona bakan, bazen dokunan, bazen içinde yüzen, yaşayan ve sonra kıyıya dönüp kurulanan biri.

Onu seviyorum çünkü o mutlu eder, neşe katar.

Ama ona kızgınım çünkü o benim okyanusum değil, isteyen herkes okyanusa bakar.

Onu seviyorum çünkü varlığını bilmek huzur gibi, tıpkı sabah ilk gün ışığıyla, okyanus kenarında, mis kokulu bir bahçede uyanmak gibi. Onu seviyorum çünkü o sığınacağım bir liman gibi.

Ama ona kızgınım çünkü o limanda hep kalmama engel olan bir fırtına gibi.

Onu seviyorum çünkü o kalbimin ritmini bu koca dünyada anlayan tek insan gibi.

Alan…

O, yüzümü ona her döndüğümde beni kabul eden bir alan gibi. Kucaklayan demiyorum, öyle değil çünkü.

Kabul edildiğim, değer gördüğüm, özgür hissettiğim bir alan.

O alanda bir şey yapmam beklenmiyor, sadece iyi olmam isteniyor.

İyi hissedeceğim şeyler neyse, onu veya onları yapmam.

Görünürde o bunun için bir şey yapmıyor, bir şey demiyor ama artık biliyorum ki alanı ilmek ilmek dokuyor.

Buraya kadar her şey güzel.

Bir de alanın diğer yanı var. Benim onun yanında hissettiğim özgür, beklentisiz, sorgusuz alanı, o kendi için her zaman sağlıyor. Bu prensipleriyle oluyor. Dürüstlük ve samimiyet, yalansız olmak, özgür olmak onun prensipleri.

Ben ‘sınırları’ diyorum, o ‘prensiplerim’ diyor ve o alanına müdahale ettirmiyor.

Benim için iki durum var, arası yok:

O kabul alanında günün keyfini çıkarmak veya sınırlara (o prensip diyor) müdahale edip mutsuz olmak.

Hangisini yapıyorum? İkisini de. O anın enerjisine bağlı.

Beynimin sorun çıkardığı alan çok fena, orada her şey birbirine karışıyor, bir boşlukta kalmak gibi.

Çünkü işin temelinde sevgi var ve sevginin de iki ucu var: Doğalca akarsa  çoşku-dinginlik, kısıtlayıcı olursa yıpratıcılık.

Sevgi; doğallıkla akarken güzel, şartlara- beklentilere bağlanınca acıtıcı.

Netice; ne zaman ona dönsem, değişik bir kabul alanıyla sarılıyorum, o alan sadece sevgi değil ya da bildiğimiz anlamda değil, ‘kabul’ kelimesi tuhaf oluyor ama ‘olduğum gibi olmamın güzel bulunduğu, yaptıklarımın yargılanmadığı’ bir alan, bunu sağlayan kelimenin adı neyse, o işte.

Alanın her noktasında sevgi var biliyorum çünkü o sevgiyi kelimelerle söylemez, davranışlarıyla gösterir veya hissettirir.

O alanın içinde değerliyim, sevilenim. Sahiplenilen değil. Sahiplenilmek, tanımlanmak istersem, alan buna; ne kendi için ne benim için izin vermiyor.

Bunu anlayabilir ve rıza gösterirsem her şey güzel.

Böyle işte..

vale-la-pena-luchar

 

aşk

AŞK bir haldir, tarif edilemez.

Ne gariptir ki yine de aşık hep tarif etmeyi dener çünkü içindeki taşar, anlatmak ister ama nafile, bir türlü anlatamaz.

Aşk bir haldir, kalbi sevinç ve hüzünle yakar.

Tarifi olmaz ama bazen bir hecede, bir şarkıda, bir rengin içinde, bir çocuğun gözünde ve ekseriye aşığın yüzündeki sevinçli hüzünde o hali bilen görür.

Aşk bir haldir, tanımlandığı anda uçan, dile dökülemeyen ama aşıktan yansıyan.

Tanımlanamaz ama saklı da kalamaz çünkü aşk ışır, kendiliğinden yansır.

Bazen başka insanlar aşığın halini görmezden, duymazdan, bilmezden gelir çünkü aşkı kimse akılla anlayamaz.

Aşığı anlamak için onun kadar ağlayıp onun kadar gülmek gerekir.

O bir haldir, kim ne derse desin söz onda durmaz, tutmaz çünkü aşk çağlayandan akan su gibidir. Kendinde eskiye dair bir şey bırakmaz.

Aşk bir ateştir, o güne kadar sen olan her şeyi yakar, kül eder.

Eskiye tutunarak aşk olmaz.

Kaç çeşit tarifini yazmışım aşkın ama hepsi yalan çünkü aşk bir haldir, tarif edilemez.

O hal üstüne düşen onu sadece yaşar, aşk olur.

Aşık, güler ağlar ama anlatamaz. Hani sudaki balığın suyu tarifi nasıl imkansızsa, aşığın aşkı tarifi de olmaz çünkü o bir haldir. O hali giyen insan aşk olur, olduğu şeyi yaşar, tarif edemez.

Bil ki nerede aşkı tarif eden varsa o eksiktir, yalandır, kelimeler aşkı tarif edemez çünkü o bir haldir ve hali hal ehli bilir.

Hali sadece halden anlayan anlar.

Aşk bir haldir kah göklerde uçuran kah yerin dibine batıran, garantisi, hesabı kitabı ve bir an sonrası olmayan.

Hiç denizdeki balık sudan bir şey bekler mi? O sadece suyu yaşar, tıpkı aşık gibi.

Suyu yaşamak bir haldir ve aşk bir haldir, balık sudan su balıktan bir şey beklemez.

Aşığın gıdası şefkat ve merhamettir, o sadece nazlanmak ister.

Aşığın bir anı bir anını tutmaz çünkü hiçbir şeyin garantisi yoktur, sadece o günün nasibini yaşar.

O hal beklenmez, kendiliğinden gelir ve İNSAN AŞK OLUR.

Aşk tarif edilemez çünkü insan o olur.

O yansıyandan bilinir, gündüz veya gece fark etmez, aşık ışık olur.

Bu iyi midir kötü müdür bilinmez çünkü o sadece bir haldir ve yaşanır.

Aşık hesap yapmaz, hesap yapılanın adı aşk olmaz.

O sadece yaşar ve dilindeki şükür duasıdır, ne olursa olsun kötüdür diyemez, ona kızamaz, sadece nasibini yaşar.

Ve nasibinde olandan mutlu olur çünkü AŞIK olan bilir ki, MAŞUK oradadır ama yanan, çağlayandan akan, arınan, temizlenen, saflaşan, masumlaşan kendisidir. Yani olan her şey ondadır, tüm o koca fırtına aşıkta eser.

Bunu kalbi bildiğinden aşık, maşuğu için hep sevgi duyar, gözünden yaş akarken bile ona kızmaz, kızamaz.

Kızabiliyorsa o aşk olmaz, aşığın kızması alevin kor olmasıdır ve alev odur kor odur.

Herkes maşukun ne şanslı olduğunu düşünür çünkü onun için deli divane olan aşık vardır ama hal ehli bilir ki, şanslı olan aşıktır çünkü saflaşan aşıktır, maşuk değil.

Bu hal ile yanan onun coşkusunu nimet bilir.

Akıl ile bakan anlamaz, aşık nasıl bir an mutlu bir an bitik olur, yaptığı işler ise hiç akla uymaz.

Sadece bilen anlar, aşık aynı anda hem uçar hem konar.

Bir yerde an içinde hem gülen hem ağlayan varsa bil ki o aşıktır.

Öyle tutarsız diye kınama, o aşıktır, laftan anlamaz.

AŞK bir haldir, tarif edilemez, sadece nasibinde olan onu günü gelince yaşar.

20180106_165945

 

anlamıyor

O beni anlamıyor ama anladığını sanıyor. Oysa konu duygular ve sevgi olunca o beni hiç anlamıyor.

Ona sitem edemem çünkü kendini en baştan beri anlatıyor ama ona sitem ederim çünkü o beni anlamıyor.

O her şeye süreçler ve deneyimler diyor, süreçlerin bağlanacağı sonuçlarla ilgilenmiyor. Bana süreçlerden mutlu ol, sonuçlara takılma diyor ve o beni anlamıyor.

Pek çok insanın pek çok konuda pek çok süreci aynı anda devam ediyor, benim kafam karışıyor ve o beni anlamıyor.

Ben neredeyim kimim neyim bilmeyince dengem bozuluyor ve o beni anlamıyor.

O rahat ve mutlu olmam için her şeyi yapıyor, sevgisini gösteriyor, gönlümü hep hoş ediyor, isteklerimi önemsiyor, sınırlarımı her konuda genişletiyor, her istediğimde bana istediğim kadar zaman ayırıyor ve o beni anlamıyor.

O beni anlamıyor, ben beni anlamıyorum, bana ne oluyor? Gönlüm bir an mutluluktan göklerde bir an yerde sürünüyor ve ben beni anlamıyorum, bana ne oluyor?

Aklım sürekli kızıyor, dur diyor ama gönlüm sürekli ona akıyor.

Kimseye sitem edemem çünkü ben beni anlamıyorum ama sitem ederim çünkü o beni anlamıyor. Varlığım ben görmeden sürekli ona meylediyor.

O beni anlamıyor ama beni ben de anlamıyorum ve hayatın süreçleri devam ediyor. Hayat akıyor, sürekli bir şeyler oluyor ama benim aklım hep onda oluyor ve o beni anlamıyor.

 semsvemevlana_1264193059

değer- zaman

O hep derki “İnsanın en kıymetli şeyi zamanı, sana değer verdiğimi, kimseye ayırmadığım zamanı sana ayırmamdan anlayabilirsin.”

O seven için zamanın ayırmakla olmadığını, yetmediğini hiç anlamaz. Sevene zaman ayrılmaz çünkü sevgi tüm zamanı kaplar.

“Sana o kadar zaman ayırıyorum” sözüne o kadar zaman ayırır ki, artık o zamanı daha az kullandığımın farkında bile olmaz.

Bana ayırdığını söylediği zamanın artık her gün daha azını kullandığımı görmez. Daha azını kullanıyorum çünkü onunla daha uzun zamanım olsun diye, o bunu da bilmez.

Bunları söylesem sadece güler çünkü o aşk nedir bilmez. Bilse aşıka hiçbir şeyin yetmeyeceğini anlar ve “sana o kadar zaman ayırıyorum” demez.  Demek ki bunu dediğine göre o aşk nedir bilmez.

Artık benim için onun “sana herkesten çok zaman ayırıyorum” demesi değil, benim ne hissettiğim önemli. Yani tabi ki sevildiğimi biliyorum ve değerli hissediyorum, yinede sevgiye ayrılan ayrı zaman olmaz diyorum. Bence sevgi tüm yaşamı oluşturan zamanların zemininde var. Onun ayrı ayrılmış zamanı olmaz. İşte benim hissettiğim bu. Sevgiye ayrıca zaman ayırmam çünkü artık sevgi benden akan. O duygu hücrelerimde sürekli yaşayan ve benim tüm zamanlarımı oluşturan..

Ben ve O..30

O: Bu bağı kesmemi ister misin?

Ben: Olmaz..kalsın.. Bu bağ, beni hayata karşı sıcak tutuyor. Her ne kadar bazen acı çeksem de, bu bağ “Beni hayata karşı sıcak tutuyor”.

O: O zaman acı çekme.. Acı çekiyorsan, bu bağ kesilmeli.. Artık acıdan zevk alma zamanı değil.. En azından sana hiç değil.. Kararını ver.

Ben: Tamam, düşüneceğim..

O: Düşünme.. Şimdi cevabını ver!!

Ben: Sen beni zorlamazdın..

O: Bu konu önemli.. Önem nedeni şu; Olan veya olmayanın kendisi önemli değil.. Olan veya olmayanın altında yatan, senin duygu ve hislerin önemli. Şu anki duygu ve hissedişi geçmelisin artık. Bunu geçmelisin.. Bu bakışı bırakmalısın. Sen, bırakışın ne olduğunu sanıyorsun. İnsan sadece dünyasal şeyleri bırakmaz. Bırakış sadece, insanları şehri eşyaları kişileri bırakmak değildir. Duygular, hisler, inançlar, kabuller, kavramlar da bırakılır. Bırak artık bazı enerjileri.. Kolayını seç, hala görmüyor musun? Hepimiz yanındayız, bunu hissetmiyor musun? Senin için bu kadar desteği ısrarla kabul etmiyor musun? O halde, sen bilirsin.. İstediğin gibi yaşa..bize dert yanma.. Sadece NET Ol.. Ne dersen onu kabul ederiz. Sadece ikili oynama, bu sadece seni yorar. Karar senin.. Ne dersen o olsun.. Ve en önemlisi “Teslimiyet lafı, sözde değil, senin özünde olsun” Akışa teslimin, neşeyle ol-sun.

Ben: OL-sun..

Bağı, ben istersem kesebileceğini söyledin.. doğru mu?

O: Öyle dedim de, aslında doğrusu şu; Bağı, istersen, sen kesebilirsin. Bu bırakıştır. Ben ve biz, senin istediğini yaparız. Bağı, sen istemezsen, biz dediğini yaparak, keseriz. Büyük ölçüde olan budur. Küçük ölçüde olana karışma. Temele karışma, o bizim düzenimiz.

Ben: Anladım..

O: GÜÇLÜ ve NEŞELİ OL.

Ben: Tamam..GÜÇLÜ VE NEŞELİYİM. BEN BURADAYIM. Uzatmayacağım. ÖNCE BEN VARIM..

O: Güzel.. 🙂 🙂

751038286_n

Ben ve O..29

Ben: Bugün biraz nazlayıp sevsen beni..

O: Hayırdır, ne oldu..

Ben: Bir şey olmadı, böyle bir haldeyim, şevkat istiyorum, biraz sevgi, biraz naz, çok mu zor senin için bunları vermek?

O: Neyin var?

Ben: Sorma lütfen bilsem derim. Aslında bunu derken biraz sor ve yardım et istiyorum.

O: Farkındayım, sen duyguların konusunda, zorlanınca konuşabiliyorsun, biliyorum. Bu belki enerji çekme yolun. Evet neler oldu bu iki günde, neden böylesin?

Ben: Bilmiyorum..Sanki anlamsızlık.. Bende, yapmayı arzuladığım her şeyde anlamsızlaştı. Bilemedim yani.. Bir şey arzulamıyorum, istemiyorum sanki..

O: Bu neden oldu dersin?

Ben: Odağım hiç kendimde değil, bütün sorun bu, ben kendimde olamıyorum. Mutluluğumu kendim dışında şeylere bağlamışım, kendime değil. O yüzden bir şeyi istediğim kadar alamayınca kırılıyorum. Sanki bugün daha çok sevgi ve ilgi istiyorum. Yani her zaman böyle değilim biliyorsun. Aslında normal halimde fazla ilgiden sıkılırım.

Yok yok anladım fazla ilgi değil sorunum, sorunum şu; Ben sürekli olmayan üzerinden düşünüyorum, abartıyorum, bu beni üzüyor. Olmayanı, olmuş gibi hissediyorum ve işin komik yanı ne biliyor musun? Ben ne olmasını istediğimi bile bilmiyorum? Bilsem bile bunun nasıl yapılacağını bile bilmiyorum. Netice saçma bir yer ve durumdayım. Hemen toparlamalıyım.

O: Pekala, kendinle sürekli bağlantılı ol, öncelikle gönlüne güven, o doğru söyler, aklına her zaman takılma, bırak kendi haline. Bunu yaparsan, güvende hissedersin. Evet biraz abartma huyun var, duyguları, her şeyi. Unutma duygu dediğin nedir ki? O geçer, o kalcı olan değil.

İçinde sadece sonsuz neşenin olduğu o yeri hisset. Ben ordayım, sende orda ol. O  gözlerine yazık etme, sonsuz neşede ol. Etrafına bak ve gülümse, boşver gitsin, ne olacak sanki. Her şey “OLSADA OLUR OLMASADA OLUR”. Takılacağın bir durum yok. Böyle mızmızlanmak uygun değil. Olsa ne olur olmasa ne olur bir düşün. Bir şey fark eder mi? Hayır. Rahat ol. Takma ve umursama. Böyle yapmazsan, bende seni umursamayacağım, saçmaladığının farkındasın, öyleyse bu saçmalık niye, yeter.

Ben: Oooo, bakıyorum fenasın.

O: Bugün bundan anlayacak gibisin. Sakın yapma, abartma, doğal haline bırak. Bu en doğrusu. Odağını nerde tuttuğuna dikkat et. Odağın bozulduğu anda tekrar düzelt.

Ben: Tamam.. haklısın. Şimdiden daha iyiyim.

O: Tamam.. Güzell..

751038286_n

Ben ve O..28

Ben: Bu iki gündür biraz kızgınım kendime..

O: Hangi kendine?

Ben: Bilmiyorum onun hangi kendim olduğunu, içimde biri, bir diğerine kızıyor. İşin tuhaf olanı ne biliyor musun? İçimde merkezime yakın alanda biri, bu oyuna gülüyor. O sakin ve emin. Çatışma içindeki benleri sessizce izliyor. Sanki, oyun oynayan çocukları sessizce izleyen biri gibi.

O: İçinde çatışanlar sana ne diyorlar, yada biri diğerine ne diye kızıyor?

Ben: Konu çok derin, sanki içimde iki ayrı alanda çatışma var. Kavganın birinde bir parça, beni beğenmiyor ve sürekli azarlıyor. Beni çirkin buluyor, sevilmeyi hak etmediğimi söylüyor. Diğer taraftaki parçam ise, beni beğenmeyen tarafıma hiç bakmıyor. Onun yanlış düşündüğünü biliyor ve sürekli önümde diz çöküp benden özür diliyor. Ortada sessizce duran BEN ise, güzel olduğunu, sevilen olduğunu biliyor. Bu nedenle daha vakur, sakin. O tam istediği bedende olduğunun farkında. Durum biraz karışık sanki.. nasıl anlatayım bilmiyorum.

O: Yine de biraz daha anlat..

Ben: Üzgün olan, ağlama hissi olan parçam, beni beğenmeyen parçanın etkisinde kalıyor, ona inanıyor ve durumu toparlamak için onaylanmak istiyor. Sürekli güzel olduğunun ve sevildiğinin onayını istiyor. Bu onay isteyen parçamın yaptığı çok saçma, sürekli her şekilde sevildiğini bilmek istiyor. Bu beni zora sokuyor. Sanki ben, başkasından sevgi ve onay bekliyor gibi oluyorum. Bu doğru değil. Benim, sadece kendimi sevmeye ihtiyacım var. O anlamıyor, o yüzden sevilmek ve beğenilmek isteyen parçama bende kızıyorum. Onun bir daha konuşmasına bile izin vermek istemiyorum. O susacak, beğeni ve sevginin önce bende başladığını anlayacak.

O: Susmazsa ne yapacaksın?

Ben: O, beni dinleyecek. Kesin dinleyecek..

O: Ya dinlemezse ne yaparsın?

Ben: Bilmiyorum, bunu yaparsa ne hali varsa görsün artık, kendi bilir, bunu yaparsa bir daha bana dert falan anlatmasın, ona sağır olurum.

O: Onu biraz anlamaya çalışsan, biraz şefkat versen, istediklerini versen, belki rahatlar. Ne dersin?

Ben: Hayır bunu yapmayacağım, ona üzülüyorum, acıyorum bazen ve yinede bunu yapmayacağım, o artık görsün ve kendi anlasın. Yeter artık, sorunu varsa kendi büyüsün ve bunu çözsün.

O: Yoksa o bir çocuk mu? O sevilmediğini hisseden, beğenilmek isteyen senin çocuk halin mi? Bu olabilir mi? Bir bak..

Ben: Evet, sanırım, o sevgi dilenen, onaylanmak isteyen, o bir çocuk..

O: Peki o zaman, bir çocuk, sence bunu çözebilir mi? Çocuklar, bazı konularda desteğe ihtiyaç duyarlar, bunu bilirsin..

Ben: Haklısın, o vakit bunu ona ben öğretmeliyim.

O: Bu gerekebilir..

Ben: Hımm..

O: Peki onları izleyen, ortaya yakın alan ne diyor?

Ben: O susuyor. Sanırım o sorun görmüyor. Aslında onun bu hali de beni çıldırtıyor. Her şey yolunda sanıyor. O hiç aldırmıyor. Beni ciddiye bile almıyor.

O: Şimdi bunu diyen kim? ‘Beni ciddiye almıyor’ diyen kim?

Ben: Hımm, sanırım onu diyen çocuk, dikkat çekmek istiyor gariban.

O: Unutma o çocuk, istediklerini alamazsa, tabi ki dikkat çekmek için her şeyi yapar, ortalığı kırıp dökebilir. Bu onun hakkı, o bir çocuksa, istediğini alırsa rahat eder.

Ben: Evet ama, bir çocuğun her istediği yapılmaz, verilmez.

O: Neden ki, istedikleri saçma değil ki, sevgi istiyor, güzel olduğunu bilmek istiyor. Bunun neresi saçma, tam tersine hak ettiğini istiyor. O haklı.. Zaten haksız olduğunu düşündüğün bir şey olursa, bunu o çocuğa sadece sen anlatabilirsin, farkında mısın?

Ben: Bakarım..

O: Ortaya yakın duran halin, şimdiki hal mi? Bir bak ona, o kim, nasıl görünüyor?

Ben: Aslında, o çok hoş, sevgi dolu, iyi biri, bir defa güzell, yaşsız ve zamansız güzel o.. O bekliyor, bunu bizim halletmemizi bekliyor, karışmıyor bu gürültüye.

O: Onu güzel bulduğunu söylerken, hangi kendinden konuştun?

Ben: O çocuk ve sanki, onun biraz daha ergen hali.. zaten sanki, merkeze yakın durandan ve onun ne muhteşem olduğunu gördüğünden, diğeri adına ondan özür dileyen, o ergen sanki.. O ergen görüyor. O ergen, gördüğü halin, bulunmak istediği tek beden olduğunu, arzulayabileceği tek hal olduğunu biliyor. Her ayrıntısı ile, hayalini kurduğu, arzuladığı tek hal olduğunu biliyor. Ona hayran ve ne tuhaf, onu kendinden ayrıştırıyor. Bu aradaki ergen, çok ilginç, çocuk ile, merkezdekini, çocuğa kızanı ve tabi kendini hepsini ayrıştırıyor. Onun problemi bu, o hepsini görüyor, duyuyor ve anlamıyor. Bu ergen çok tuhaf, artık büyüyorsun, bu ikisini ve kendini tümlesene ve ama nerdeee.. Çünkü anlamıyor. Onun sorunu bu, verilere hakim ve anlamıyor. Ayrı duranlardan anlamlı bütün oluşturmayı bilmiyor. Parçadan bütün oluşturmayı öğrenmeli. Tamam bu ergenin sorunu belli, o sorumluluk alıp, parçalardan istediğini oluşturmayı öğrenememiş. Güzell.. Ergen olan, istediklerini, istediği parçalardan bütünlemeyi, oluşturmayı ve oluşturmanın sorumluluğunu almayı öğrenememiş. Ergen, çocuğun sevilme ve beğenilme arzusunu taşıyor ve sorumluluk alıp, bir şey oluşturursa, çıkan ürünün herkesi memnun etmeyeceğinden korkmuş. Herkesi memnun etmezse, sevilmez diye düşünüyor, onaylanmak için sevilmesi gerekir, bunun içinde sorumluluk alıp bir iş çıkarmamalı. Neden çünkü, oluşan ürün her zaman bazıları tarafından sevilir, bazısı beğenmez. Bu ergen, hiç sorumlu olmayıp, beğenilmeme riskini almak istememiş. Çok ilginç.. Yani YAP ve yaptığının SORUMLULUĞUNU AL. Bu onda yok.

Çocuğun durumu belki ondan daha iyi, çocuk daha masum bir hal. Çünkü çocuk henüz tam görmüyor ve tam duymuyor hepsini. Diğer parçaların farkında değil. O hem görmüyor hem bilmiyor hem anlamıyor. O sadece isteklerini arzularını biliyor ve bunlar olsun istiyor.

Bu ergen, hiçbir şeyin farkında değil. İlginç olan ise farkında olduğunu, bildiğini sanıyor. Çocuğa, onu beğenmeyene ve merkeze yakın durana ve kendine tamamen yabancı. Hepsini ayrı görüyor, ee tamam ayrıysalar sana ne değil mi?. Bu ergenin sorunu şu? Hepsini ayrı kabul ediyor ve bu ayrı olanların hepsini kontrol etmeye çalışıyor. Onların sorunlarını yüklerini kendi üzerinde görüyor. Sorumluluk almayıp, bir şey almış olmak için sorunlarını almış. Oysa, onlar sen değilsen, sana ne onlardan? Aradan çıksana, belki hallederler. Evet ergende bir sorun oluşmuş ve çözümü sorumluluk almadan kontrol etmeye çalışmakta bulmuş. Ve tabi haklı olarak, herkesi kontrol edememiş, bu ergen herkesin duygusunu yüklenmiş, hayatının sorumluluğunu almamış ve bunun yerine duyguları alarak bu durumu belli etmemeye çalışmış. Bu durumda etrafına bakmış ve kendi olarak görmediklerinin sorunlarını, duygularını yüklenmeye çalışmış. Düşünsene, sürekli eleştirip beğenmeyeni görüyor ve duyuyor ve artık alan kontrolünden çoktan çıktığı için, alandakilerin duygularının telafisini üzerine almış. Biri diğerini beğenmiyor yada sevmiyorsa, sen onlardan ayrı isen sana ne değil mi?

Yok bu ergen illa kontrol edecek, çok ilginç, yavrum benim, bu ergen çok yorulmuş, stres yüklenmiş. Oysa sen bir ergensin keyfine baksana. Ergenin bir genç kız olduğunu, bunları yüklenmemesi gerektiğini anlaması gerekli. O en keyifli dönemde, bir dönüşüm aşamasında, bir tohumun tomurcuk hali ve o gül olanın güzelliğini görüyor. O kendi tomurcuğunu görmeli ve bunun tadını çıkarmaya başlamalı. Güzell.. Kızım eğlensene yahuu.. Güzelliklerini göster, zaten görüyorlar ve sen bunları saklama, al artık. Övgüleri al, çünkü hak etmişsin. Bunu anlayabilir misin? Güzel bir ergen o, bunun farkında ve bunu bastırıyor. Güle gidiş halini anlarsa, kendi halini görürse, tomurcuk hali rahat gelişecek. O ne yapmış, habire bastırmış, tomurcuk olarak kalsın diye. Gül olursan sorumluluk artar. Oysa şunu unutmuş, bir tomurcuk ya gül olur ya o halde kurur. Bunu zorlayamazsın, bu doğal olması gereken döngüdür.

O: Önemli bir hikaye içindeyiz farkında mısın?

Ben: Evet ya, olaylar çok ilginç bir hal aldı. Nasıl yapmalıyım?

O: Bilmem bir dene, hepsini bir yuvarlak masa etrafında topla, bakalım ne olabilir?

Ben: Bu bir hikaye, durr, ben onlara birbirini göstereyim ve BEN oturumun başkanlığını yapayım. Ve aslında sorumluluklarını alayım. Ergen görsün ve öğrensin sorumluluk alma hali nedir? O masada çocuğa ilgi, şefkat göstereyim, güzelliğini öveyim, çünkü o zaten güzel bir çocuk. Ve o çocuğun ben’le arası artık iyi. Çocuk aslında, ergeni aşamamış sanki. Ergende çocuğun duygularını fazla almış.

O: Ve sonuncusu seni sürekli eleştiren beğenmeyen kusur bulan, farkında mısın o zaten sen değil. O negatif ucun hep orada kalmayı seçen bir parçası, oysa döngü sürekli döner, sabit kalmaz. O negatif parça, senide yanına indirmeye çalışmış olabilir. Oysa doğal döngü içinde, kısımlar birbirini bazen bastırıp bazen desteklese de, döngü devam eder. Hal sabit kalmaz.

Ben: Bu zor bir süreç sanki..

O: Önemli olduğu doğruda, zor olmayabilir. Yalnız şu kesin, kendin hakkında daima destekleyici döngüde olmalısın, yıkıcı döngün sadece aşrılaşmış sen olmayan için olmalı. Eğlenceli bir süreç olabilir.

Ben: Olabilir..

O: Kolay gelsin..

Ben: Kolay gelsin..

9-1