Kırgın olmam için birini kendimden önemli hale getirmiş olmam lazım. Sırf bu bile kırılmamam için bir neden olmalı.
Ne kimse kimseden önemli, ne de kimse kimseden değersiz, herkes sadece kendi.
Kırgın olmam için birini kendimden önemli hale getirmiş olmam lazım. Sırf bu bile kırılmamam için bir neden olmalı.
Ne kimse kimseden önemli, ne de kimse kimseden değersiz, herkes sadece kendi.
O, yüzümü ona her döndüğümde beni kabul eden bir alan gibi. Kucaklayan demiyorum, öyle değil çünkü.
Kabul edildiğim, değer gördüğüm, özgür hissettiğim bir alan.
O alanda bir şey yapmam beklenmiyor, sadece iyi olmam isteniyor.
İyi hissedeceğim şeyler neyse, onu veya onları yapmam.
Görünürde o bunun için bir şey yapmıyor, bir şey demiyor ama artık biliyorum ki alanı ilmek ilmek dokuyor.
Buraya kadar her şey güzel.
Bir de alanın diğer yanı var. Benim onun yanında hissettiğim özgür, beklentisiz, sorgusuz alanı, o kendi için her zaman sağlıyor. Bu prensipleriyle oluyor. Dürüstlük ve samimiyet, yalansız olmak, özgür olmak onun prensipleri.
Ben ‘sınırları’ diyorum, o ‘prensiplerim’ diyor ve o alanına müdahale ettirmiyor.
Benim için iki durum var, arası yok:
O kabul alanında günün keyfini çıkarmak veya sınırlara (o prensip diyor) müdahale edip mutsuz olmak.
Hangisini yapıyorum? İkisini de. O anın enerjisine bağlı.
Beynimin sorun çıkardığı alan çok fena, orada her şey birbirine karışıyor, bir boşlukta kalmak gibi.
Çünkü işin temelinde sevgi var ve sevginin de iki ucu var: Doğalca akarsa çoşku-dinginlik, kısıtlayıcı olursa yıpratıcılık.
Sevgi; doğallıkla akarken güzel, şartlara- beklentilere bağlanınca acıtıcı.
Netice; ne zaman ona dönsem, değişik bir kabul alanıyla sarılıyorum, o alan sadece sevgi değil ya da bildiğimiz anlamda değil, ‘kabul’ kelimesi tuhaf oluyor ama ‘olduğum gibi olmamın güzel bulunduğu, yaptıklarımın yargılanmadığı’ bir alan, bunu sağlayan kelimenin adı neyse, o işte.
Alanın her noktasında sevgi var biliyorum çünkü o sevgiyi kelimelerle söylemez, davranışlarıyla gösterir veya hissettirir.
O alanın içinde değerliyim, sevilenim. Sahiplenilen değil. Sahiplenilmek, tanımlanmak istersem, alan buna; ne kendi için ne benim için izin vermiyor.
Bunu anlayabilir ve rıza gösterirsem her şey güzel.
Böyle işte..
Yanında prenses gibiyim çünkü değer verildiğim yerdeyim.. Sana prenseslerin çok hassas olduğunu söylemiş miydim canım? Biliyorum çünkü öyleyim..
O hep derki “İnsanın en kıymetli şeyi zamanı, sana değer verdiğimi, kimseye ayırmadığım zamanı sana ayırmamdan anlayabilirsin.”
O seven için zamanın ayırmakla olmadığını, yetmediğini hiç anlamaz. Sevene zaman ayrılmaz çünkü sevgi tüm zamanı kaplar.
“Sana o kadar zaman ayırıyorum” sözüne o kadar zaman ayırır ki, artık o zamanı daha az kullandığımın farkında bile olmaz.
Bana ayırdığını söylediği zamanın artık her gün daha azını kullandığımı görmez. Daha azını kullanıyorum çünkü onunla daha uzun zamanım olsun diye, o bunu da bilmez.
Bunları söylesem sadece güler çünkü o aşk nedir bilmez. Bilse aşıka hiçbir şeyin yetmeyeceğini anlar ve “sana o kadar zaman ayırıyorum” demez. Demek ki bunu dediğine göre o aşk nedir bilmez.
Artık benim için onun “sana herkesten çok zaman ayırıyorum” demesi değil, benim ne hissettiğim önemli. Yani tabi ki sevildiğimi biliyorum ve değerli hissediyorum, yinede sevgiye ayrılan ayrı zaman olmaz diyorum. Bence sevgi tüm yaşamı oluşturan zamanların zemininde var. Onun ayrı ayrılmış zamanı olmaz. İşte benim hissettiğim bu. Sevgiye ayrıca zaman ayırmam çünkü artık sevgi benden akan. O duygu hücrelerimde sürekli yaşayan ve benim tüm zamanlarımı oluşturan..
Sevgili Kıvırcığım canım benim, bu dünyada en çok sevilen çocuk sensin, seni çok seviyorum ben Kıvırcığım. En çok dedim ama sevginin azı çoğu olmaz Kıvırcığım, sevgi sevgidir ve kıymetlidir.
Sen canım Kıvırcığım seviliyorsun ve kıymetlisin. Bundan sonra hiçbir şeyin veya kimsenin sana bunun aksini söylemesine veya göstermeye çalışmasına izin verme çünkü bunun aslı yok. Bu tür bir davranış sadece illüzyondur, gerçek değil, o yüzden buna iznim yok.
Bu dünya senle birlikte BEN olduğum için var. Hiç kimse benden değerli değil, benden çok sevilen değil.
Sevgili Kıvırcığım, sen o koca çocuk gözlerinle, sana gösterilen ve kabul ettirilmek istenen bazı şeyleri, bir çocuk olduğun için bilmeden doğru sandın. Oysa sana sevgisiz ve değersiz hissettiren hiçbir şey gerçek değildi, sadece illüzyon. Artık bunu biliyoruz, ben bildiğim için sende biliyorsun çünkü bedenimin her bir hücresinde senin enerjinde var. Ama artık gerçeği biliyoruz, değerliyim ve sevilenim.
Sevilen ve değerli olduğunu bilen her şey ve herkes gibi, sonsuz kere sonsuz ne istiyorsan o olsun. Mesela gönlünce gez, istediğin gibi konuş, davran, hayattan sevgiyle iste ve sevgiyle al. Bizde olanları da yeri gelince değerini ve bize kattıklarını bilerek değerli bir şeyi sevgiyle verir gibi ver. Bazen hayattan al ve bazen hayata ver. Bunun ikisini de değerini bilerek yap.
Şimdi Kıvırcığım, çık o karanlık kömürlükten, çık ve gönlümün odalarında bir prenses gibi gönlünce dolaş, hepsi senin, var olan her şey senin. Aldığın her şeyi onlarla işin bitince, tıpkı oyun oynayan bir çocuk gibi oyna ve geri ver. Biliyorsun hiçbir şey kalıcı değil, hiçbiri bizim parçamız değil. Bize kalan oynadığımız şeylerin tecrübesini ve bilgisini alıp yolumuza devam etmek.
Artık BEN bildiğim için sende biliyorsun Kıvırcığım, en son bedenimize gelinceye kadar, bizim sandığımız her şey sırasıyla verilecekler. En son bedenimiz, o koca iri gözler kıvırcık lüle saçlar ve şimdiki beden halim, hepsi en son verilecekler.
Düşün Kıvırcığım sadece bedenimiz gerçekten bizim, yani bir yere kadar ve o bile günü gelince hayata tekrar verilecek çünkü döngünün düzeni böyle. Bu durumda Kıvırcığım, hiçbir şeyi veya kimseyi sakın sahiplenme, onların hepsi senin bakışınla oyuncaklar, benim açımdan aracılar, öğrenmemiz için vasıtalar. Bazı şeylerle kısa süreliğine, bazısıyla orta sürede, bazısıyla tüm hayatımız boyunca sana göre oyna yani temas et ve hepsini sırayla bırak, en son bırakacağımız şeye kadar.
Yani Kıvırcığım etrafında olan her şeyle benimle birlikte dans et ama dansın ağır aksak olmasın, keyifle neşeyle dans et.
Tüm dünyayla eğlenerek dans edelim, en çok da sevdiklerimizle keyifle ve uzun uzun dans edelim. Hani sanki güneşli bir günde hafif bir rüzgarla ritm tutturmak gibi, işte öyle, sevdiklerimizin değerini bilerek onlarla sevgiyle dans edelim.
Sevgili Kıvırcığım, artık tüm hücrelerimde keyfince dolaş çünkü buradayken her şeyin sahibi sensin. Neşelen keyiflen ve o neşeni keyfini bana da bulaştır. Artık ben bileceğim ki ne zaman keyifliysem Kıvırcığım’da keyifli çünkü neşe bana senden gelir, yani saf halimden yani çocuk halimden.
Bundan sonra nerdesin ne yapıyorsun düşünmeyeceğim, buna gerek yok çünkü Kıvırcığım bu oyun aleminde artık senin, istediğin herkesi ve her şeyi yanında bulman, dans etmen ve yeri geldiğinde bırakman çok kolay. Yapacağın şey sadece düşünmek sonra istemek ve sonra ona eşlik etmek. Ben artık varlığını, neşe ve keyif anlarımda tüm hücrelerimde ve benliğimde bileceğim, sen buradasın, benimlesin anlayacağım. Benim keyif ve neşe anlarım, senin her şeyle neşeyle oyun oynadığın, bana göre dans ettiğin anlar.
Gez gönlünce her bir hücremde, kalbimin en ışıklı odalarında otur ve istediğini söylediğin her şeyi oyununa yani dansına dahil et ve istemediğin anda sevgiyle bırak. Artık ne istediğini ve ne istemediğini bilmen yeterli, sadece buna dikkat et, anladın sen beni.
Artık anlaştık seninle ve sevgili canım biliyor musun benim ayrıca sana çok kıymetli bir hediyem olacak. Çok kıymetli diyorum çünkü bu ilk olacak. Aslında bu yazıyı bu sözümü unutmamak için yazıyorum, nasipse sözüm söz olsun, bunun için elimden geleni yapacağım ve o kitap sana ithaf edilecek, sevgim ve saygımla birlikte.
Benden çıkacak ilk kitap sana ithaf edilecek çünkü sen buna değersin. Keyifle neşeyle kal ve istediğin her şeyi yap ve yok et, artık bu oyunu yani dansın kurallarını biliyorsun. Görüşürüz demiyorum çünkü iç içeyiz, biriz, zaten birbirimizleyiz, bunun farkındayız. Sevgimle ve saygımla koca gözlerinden öper, saçlarını okşarım Kıvırcığım, hep neşeyle keyifle sağlıkla kal ve ol..