Alan…

O, yüzümü ona her döndüğümde beni kabul eden bir alan gibi. Kucaklayan demiyorum, öyle değil çünkü.

Kabul edildiğim, değer gördüğüm, özgür hissettiğim bir alan.

O alanda bir şey yapmam beklenmiyor, sadece iyi olmam isteniyor.

İyi hissedeceğim şeyler neyse, onu veya onları yapmam.

Görünürde o bunun için bir şey yapmıyor, bir şey demiyor ama artık biliyorum ki alanı ilmek ilmek dokuyor.

Buraya kadar her şey güzel.

Bir de alanın diğer yanı var. Benim onun yanında hissettiğim özgür, beklentisiz, sorgusuz alanı, o kendi için her zaman sağlıyor. Bu prensipleriyle oluyor. Dürüstlük ve samimiyet, yalansız olmak, özgür olmak onun prensipleri.

Ben ‘sınırları’ diyorum, o ‘prensiplerim’ diyor ve o alanına müdahale ettirmiyor.

Benim için iki durum var, arası yok:

O kabul alanında günün keyfini çıkarmak veya sınırlara (o prensip diyor) müdahale edip mutsuz olmak.

Hangisini yapıyorum? İkisini de. O anın enerjisine bağlı.

Beynimin sorun çıkardığı alan çok fena, orada her şey birbirine karışıyor, bir boşlukta kalmak gibi.

Çünkü işin temelinde sevgi var ve sevginin de iki ucu var: Doğalca akarsa  çoşku-dinginlik, kısıtlayıcı olursa yıpratıcılık.

Sevgi; doğallıkla akarken güzel, şartlara- beklentilere bağlanınca acıtıcı.

Netice; ne zaman ona dönsem, değişik bir kabul alanıyla sarılıyorum, o alan sadece sevgi değil ya da bildiğimiz anlamda değil, ‘kabul’ kelimesi tuhaf oluyor ama ‘olduğum gibi olmamın güzel bulunduğu, yaptıklarımın yargılanmadığı’ bir alan, bunu sağlayan kelimenin adı neyse, o işte.

Alanın her noktasında sevgi var biliyorum çünkü o sevgiyi kelimelerle söylemez, davranışlarıyla gösterir veya hissettirir.

O alanın içinde değerliyim, sevilenim. Sahiplenilen değil. Sahiplenilmek, tanımlanmak istersem, alan buna; ne kendi için ne benim için izin vermiyor.

Bunu anlayabilir ve rıza gösterirsem her şey güzel.

Böyle işte..

vale-la-pena-luchar

 

keyfin kabulü

Kalbim bir şeyi istiyor veya tam istek diyemeyeceğim ona da, belki bir şeyi hatırlatıyor bana.. İçimin hoşuna gidiyor bu hissettigim şey, bir mutlu hissediyorum o anda..

Zaten bu his belli belirsiz geliyor ve içimin hoş hissettiği o anda, birden zihnim devreye giriyor. Başlıyor konuşmaya ‘Saçmalama, nasıl olacak o, bir akıllı ol Aydek, ne zaman büyüyeceksin sen haa, kızım kendine gel’ ( böyle azarları da var, ara ara).

Gönlümden gelen ‘his’ o anda tekrar devreye giriyor, belli belirsiz bana ‘Ona aldırma, nasıl olur diye düşünme, uygunsa gelir nasıl olsa, nasıl ne zamana takılma, oluru varsa olur, yoksa salla’ diyor. Bu belli belirsiz bir his. Bu his geldiği zaman hissettiğim, sevecenlik sevgiyle, kabulle sarmalanış sadece..

Netice olan ise, aradan bir süre geçiyor, ben o içimin istediğini düşünmüyorum aslında, sadece kalbimde o isteğin tadı kalıyor veya keyfi.. O keyif hissini kalbim, zihnim unutmuşken de hatırlıyor ve içinde tutuyor galiba..

Bir zaman sonra bakıyorum, o hayal meyal istediğim şey, hayatımda.. Ve hiç zorlamadan, kendiliğinden geliyor önüme iyi mi? Bence iyi tabi ki de.. Keyfin kabulü, sanırım böyle işte..

images

uyum ve kabul yani ol’ana..

Değişim hangi konuda olursa olsun, yeni duruma uyum gerektiriyor. Yeni olana direnince, hala eskiyi de aynen tutmaya çalışınca sorun çıkıyor. Oysa olanı görüp, kabul edip, yeni bir tavır alınmalı ol’ana. Bir şeyler değişiyorsa yaşamında, vardır bir bildiği yaradanın senin hayrına, sen mi bileceksin her şeyi, kabul et, bekle, anla ve durumu yeniden yorumla, gönül ferahlığı ile yola devam et. Abartma, bazıları gider ve bazıları gelir yeni yaşama..

Ne o öyle abart duygu dolu ol ağla zırla, ayağımın altında zemin sallanıyor ne yapacağım modunda ol. Sen bir şey yapma, yaşam yapıyor zaten, sen kalbini sevgide tut ve anla, yeniye uyumla başla. Bu iyi işte..

Bunları nereden mi biliyorum, diyorum ya, hep tecrübeyle. Ohh bee nihayet geçen haftanın bitiminde durumu bu sabah anla. Diyorum ya hep, sabahların hayrı var diye..

sun_gunes_png_1_6