Bahar ayları ağaçlara suyun yürüdüğü, can verdiği aylar. Uygur tıbbında ağaç elementini, yani ağacı bedende temsil eden organlar; karaciğer ve safra kesesi. Bu iki organın, özelikle bedenin en büyük fabrikası olan karaciğerin en sevdiği tat; ekşi tatlar. Yani bahara girmeden ve baharda limonlu su beden için asıl destek, arınma. Limonlu suyu bedenin en talep ettiği dönemlerdeyiz. İhtiyacı olana şifa olsun.
Uygur Tıbbı
Uygur tıbbı..
Baharın yakın olduğu bu dönem ve bahar ayları limonlu suyun bedene en yararlı olduğu zamandır. Bahar aylarına girerken ağaçlar canlanmaya başlar, Uygur tıbbında karaciğer ve safra ağaç elementinin organlarıdır. Karaciğer, safraya ekşi tatlar iyi gelir, besler, güçlendirir. Bu durumda limonlu suyun bedene en çok şifa verdiği dönem bahar aylarıdır.🌱🌳
Olduğun beden neyse osun (Yin/ Yang)- Uygurlar..
Bir de habire eril dişil diyenler var, bunu ancak bütünü bölersen diyebilirsin, hatta hücrelere, atomlara kadar inersin. Gerek var mı buna? Ne bedenle geldiysen dünyaya sen osun, kadın bedenindeysen kadın, erkek bedenindeysen erkeksin. İçinde olduğun, gördüğün bedene inanmıyor musun, ispat şahit mi lazım sana? Neysen osun, ne hissediyorsan osun.
İnsanı hücrelerine kadar didiklersen neler neler çıkar, tabi ki 46 kromozomun yarısı anneden yarısı babadan, sende ikisi de var, bundan şüphe mi duyuyorsun? Bilim bu, ispatlanan. Ve tabi nasıl fizik beden biraz anne, biraz babadan ise, ruhsal yönünde biraz anne biraz baba soyundan ve hepsinin ötesinde ruhun kendisi zaten bilemediğimiz alemlerden.
Ruh var mı, ispatı var mı? Ruhun ispatı vicdan, merhamet, şefkat vs vs, bunlar başlıcaları. Tabi ki o var. Ve ruhunu satanlar da var, vicdanını duymayan, zalim olanlar.
Bütüne bakın, didiklemeyin, didiklenecek şeyler var ama o kişisel olarak kendimizle, kendi yolumuzu temizlemekle ilgili, kendini bilmek ve hatta bildiğini bilmek ve hatta bildiğini de unutmak.
Derinlere inersen ve ayrıştırırsan beden içinde ne tuhaflıklar var, mesela Uygur tıbbı der ki; bedende enerji hatları var, onlar bedeni bir şekil halinde tutuyor, gösteriyor. O enerji hatlarına meridyen diyorlar.
Ve dahası da var, eğer ayrıştırmaya devam edersen bedende ayrı ayrı organlar var, onlara Uygur tıbbında yin ve yang organlar diyorlar. Yin yani dişi organ, yang yani eril organ. Mesela bedenin koca fabrikası karaciğer YİN organ, yani dişi, ufacık safra kesesi YANG, yani eril organ vs. Uygurlar içi dolu organa yin, içi boş organa yang diyorlar.
Daha da derine inersen, hücreler, hücreler arası, hücrenin organalleri vs vs. Ve daha da inersen atomlar, nötron, proton vs, yani derin bir alem bu. Eğer tefekkür edersen dalarsın bu aleme ve kim bilir ne inciler bulursun.
Ve fakat her şeyden önce insansın, şekillenmiş insan, cinsiyetin bunun bir detayı, parçası, neysen onun kıymetini bilip sefasını sürmek için var, tecrübenin bir parçası, çok da önemli değil yani, tadını çıkar yeter, gerisi boş işler. Önce insan ol, o yeter.
Cinsiyetle ilgili enerjiyi artırmaktan bahsedenler, yani libidoyu, o sadece insanın yaşam isteğini artırmakla ilgili bir şey. Libido yaşam enerjisi, insanın hayata tutunma isteği, gücü, yaşamın kıymetini bilip, tadını alması ile ilgili. Tabi bu bazen biraz azalır, bazen artar, sadece çok düşürmemek önemli, yaşamak için bu gerekli.
Netice var olduğun bedende hissettiğin cinsiyettesin, bunu çok sorgulama. Beden yaşamak, deneyimler kazanmak için var, onu hiçe sayanlar gibi, kıymetini bilip yaşayanlar da var. En iyisi kıymet bilenlerden olmak, bedenin zihinsel ruhsal tecrübenin aracısı olduğunu bilmek ve o emenete sahip çıkmak.
Nem- keder..
Gün batıyor, sisli puslu bulutların ardından ve birazdan akşamın sıcak nemli kucağında zaman.. Uygur tıbbında NEM hastalık nedenidir ve kış nemlidir. Nemin fazla ve sürekli olması sorundur. Gerçi şu an geçici bir nem çünkü mevsim kış ve bu beklenen bir yağış. Nemin fazlası, yani rutubet, duygu olarak gam kedere karşılık gelir ve bu süreklilik içerirse ciddi hastalıkların nedenidir.
Nemin çözümü ısıtmaktır, ortamı ısıtmak, kişiyi ısıtmak, hayatı hayalleri sıcak tutmak. Yani ateş, yani iyi duyguların tetiklenmesi, bazen bir gülüş, bazen istenen bir dokunuş, sevgi, umut, hayaller en az yanan bir ateş kadar iç bedeni, zihni ve ruhu ısıtır.
Nemin fazlasından ve iç nemi fazla gamlı kederli insanlardan uzak durmakta sağlığınız için fayda var. Ve eğer bu iç nemi fazla kederli insan sizseniz hemen kendinizi ısıtmak için bir yerlerden kendinizle çalışmaya başlayın, emek verirseniz olur, gönülden değişmek isterseniz her zaman yolu vardır, o yüzden isteyin ve bugün başlayın.
Batı tıbbındaki endokrin bezler, Uygur tıbbında çakralar- Genel giriş ve 1.endokrin bez..
Uygur tıbbında bedende irili ufaklı enerji merkezleri vardır, bunların yedisi en temel olanıdır. Günümüzde batı tıbbında bu enerji merkezlerinin olduğu bölgelerin endokrin bezlere (iç salgı bezi) karşılık geldiği anlaşılmıştır.
Endokrin bezler (iç salgı bezleri); salgı kanalları olmayan, salgılarını direkt kana veya lenf sistemine veren bezlerdir. Yani farkları salgılarını direkt dolaşıma vermeleridir, salgıladıkları hormonlar bedenin genel dengesini düzenleyici hormonlardır.
İnsan bedeninde günümüz tıbbında endokrin bezlere denk gelen bölgeler, Uygur tıbbının enerji merkezleri veya Hint felsefesinin çakralar dediği bölgelerdir. Tekerlek-dönüş anlamına gelen çakra Sankritçe bir kelimedir. 7 endokrin bez, Hint felsefesinde 7 çakra olarak adlandırılmıştır. 7 çakra veya 7 ana enerji merkezi veya günümüz tıbbında 7 ana endokrin bez aynı şeyi temsil eder.
Beş bin yıllık Uygur tıbbında bedenin sağlıklı çalışması için bu ana endokrin bezlerin düzgün çalışmasının önemi bilinmekteydi. Bedenin bir bölgesinde sorun olduğu zaman bunun zaman içinde tüm bedeni etkilediğini, hiçbir bölgenin diğerlerinden bağımsız olmadığını biliyorlardı. Yani düşünün o dönemlerde bugün bildiğimizden muhtemelen daha mükemmel bir bilgi sistemi vardı.
Uygur tıbbında hastalık değil, bedende düzensizlikler vardır ve bu düzensizliğe bir şeylerin artması veya azalması neden olur. Tedavi ise fazla olanı azaltma, azı çoğaltma şeklindedir. Netice hastalık yoktur, düzensizlik vardır ve düzensizlik bir şekilde düzenlenebilir. Bunun içinde bu ana 7 merkezin dengelenmesi tedavinin içindedir.
Endokrin bezler ve salgıları artık bilimsel olarak bilinen, kanıtlanmış bilgilerdir. Yani 7 çakra değil, doğrusu 7 endokrin bezdir. Bu 7 merkez:
1.Endokrin Bez: (Kök çakra); Böbrek üstü bezleri (Adrenal bez)
2.Endokrin Bez: (Sakral- Yaratıcı çakra); Cinsel salgı bezleri (testis ve yumurtalıklar)
3.Endokrin bez: (Göbek çakrası-Solar plexüs); Pankreas bezi
4.Endokrin bez: (Kalp çakrası); Timüs bezi
5.Endokrin bez: (Boğaz çakrası); Tiroit bezi
6.Endokrin bez: (Alın çakrası); Hipofiz bezi
7.Endokrin bez: (Taç çarka); Epifiz bezi
Bu merkezlerin hiçbiri birbirinden daha önemli veya önemsiz değildir, hepsinin beden içinde işlevi farklıdır, tek tek ve beraber dengeli uyumlu olmaları bedenin genel sağlığı için gereklidir.
Alt 3 merkez ve üst 3 merkezin titreşim aralıkları farklıdır. Alt merkezler daha dünyasal merkezlerdir, dünyayla bağlantımızı sağlar, üst 3 merkez yaradılışla bağlantı alanımız, bağımızdır. Altta daha hafif titreşen endokrin bezler, yukarı çıktıkça naifleşir ama özü aynıdır, yani bir anlamda “aşağıda ne varsa yukarıda o vardır”. Ve alt 3 ile üst 3 arasında olan 4. enerji merkezi KALP, yani timüs bezinin olduğu alan vardır, alt 3 ve üst 3’ü birbirine bağlar, dengeler, kavuşum yeridir.
Bu genel girişten sonra, bugün BÖBREK ÜSTÜ BEZİ (kök çakra) konusundan başlayalım:
1.ENDOKRİN BEZ- Adrenal (böbrek üstü bezi)- ( Kök çakra)
Renk: Kırmızı
Element: Toprak
Duyu: Koku
Arzu: Fiziksel Temas
Anahtar Sözcük: Fiziksel
Yoga ya da çakra konusunda eğitim almış kişilerin söyleyeceği daha fazla teknik bilgi olabilir ama ben bu seride Uygur tıbbı ve batı tıbbını birleştirerek önemli bulduğum, pratik konulara değineceğim.
1.Endokrin bezin olduğu bölge, yani adrenal bezler, her iki böreğin üst kısmında olmak üzere iki tanedir. Burası bedenin alt- arka kısmıdır, bir ağacın kökü gibi temel ve destek alanıdır. Kök sağlam olursa ağaç sağlıklı olur, aynısı bedenlerimiz için de geçerlidir. Uygur (Çin tıbbı) tıbbında bu bölge hayatta kalmamızla, direkt yaşamla ilgilidir, tehlike anında savaş- kaç tepkisinin kaynağıdır, sağlamlık, dayanıklılıkla ilgilidir ve bedenin en sağlam doku sistemiyle bağlantılıdır, yani kemikler. Böbrek ve mesane (idrar torbası) direkt bu bölgedeki organlardır. Bu bölge tuzlu tatları sever.
İnsan fiziksel ve ruhsal bir sistemdir, sağlıklı yaşamak için manevi bağlarımızı yok sayamazsak, dünyasal yanımızı da yok sayamayız, dengeli bağlantı önemlidir. Adrenal bezler, kök çakra iyi çalışırsa hayat dolu, enerjik, cesaretli, dayanıklı oluruz, hayatta kalma arzumuz güçlenir.
Bu bölge sorunluysa, bedenin bu bölgesiyle ilgili hastalık varsa veya yaşamla bağımız zayıfsa, sürekli kurban gibi hissediyorsak, sinirli, güvensiz, cinsel isteksizlik, yetersizlik, kaybetme korkusu, kendini değersiz ve iyi şeylere layık hissetmeme, yaşamın ağır bir yük haline gelmesi, korkular varsa bu bölgenin enerjisi olması gerektiğinden düşüktür, zayıflamıştır veya aşırılaşmışsa kaybedecek bir şeyi olmadığını düşündüğü için gaddar, acımasız, bencil, maddi şeylere aşırı düşkün, bağımlılıkları fazla, şiddet düşkünlüğü, cinselliğe aşırı düşkünlük vardır. Aslında bunlardan bazılarını dönem dönem yaşayabiliriz ama bunlar aşırılaşır, sürekli hal alır, hayatı yaşanmaz hale getirirse bu bölgenin ilgiye ihtiyacı var demektir. Eksiklik gibi aşırılıkta beden enerjisi için sorundur, destek ister.
Sağlıklı çalıştığında yaşam keyifli, güvenli, kişi mutlu, canlıdır çünkü bu bölge yaşam gücünün yeridir, sağlam bir adrenal bölge dünyayla dengeli bir bağ kurmamızı sağlar. Bu bölge için koku duygusu önemlidir, cinsellik koku duyusu, toprak elementi, olanı olduğu gibi kabul etme duygusu bu bölgeyi sağlıklı tutar. Dengeliyse; kişinin duruşu dik, varlığını belli eden, dinç, sağlıklı, yapıcı sakin yaklaşımlı, kendini olduğu gibi kabul edebilen yapısı vardır.
Her zaman bedensel olarak bir bölgedeki organlarla ilgili gelişmiş bir hastalık varsa ilk önce tıbbı tedaviyi almak gerekir. Ve sonrasında yapılacak davranış ve yaşam değişiklikleri gözden geçirilmelidir.
Bu durumda kendinizde korku, yaşamdan zevk almama, kurban hissi, uzamış depresif hal, hayatın güzelliklerini yaşama hakkını hissetmeme veya yukarıda saydığım aşırılıklar varsa kısa ve özetle:
1- Bu bölgenin elementi toprak, yani toprak burayı güçlendirir, dengeler, huzur verir. Bu durumda topraklanmak, çayırda çimende, toprakta yürümek, doğada vakit geçirmek, yapabiliyorsak düzenli bir görev gibi gün batımı veya doğumunu seyretmek (bu değerlilik hissini arttırır) bu bölgenin enerjisine iyi gelir.
2- Burası kırmızıdan güç alır, bu rengin olduğu kıyafetler, eşyalar, yiyecekler iyi gelir. Parlak, berrak, canlı bir kırmızıyla harekete geçer, canlılık verir, bu bölge kırmızıyı sever.
3- Kırmızı renkli doğal taşlar, takı veya diğer şekillerde kullanılabilir, akik, hematit, kırmızı mercan, yakut iyi gelir.
4- Kırmızı renkli ve kök besinler bu bölgeyi iyi hissettirir.
5- Aroma terapide ise bu bölgeyi düzenlemek için; sedir ağacı yağı (güven duygusunu tetikler), karanfil yağı kullanılır. Bu yağlar kulak arkası burun kenarı, bilekler sırt ve kasık bölgesine sürülebilir.
6- Bu bölgeye iyi gelen müzikler ise ritimli davul sesleri, vurgulu, monoton, ilkel kabile ritimleridir.
7- Hareket olarak;
a- Ayaklarınızı omuz hizasında açıp, kollarınız yanda, güçlü dururken ayak parmaklarınızın ucunda doğrulup, sonra topukları tekrar yere indirin ve bunu her gün belli bir sayıda yapın, 10- 21 gibi.
b- Ayaklar omuz hizasında açık, hafif ayak parmakları yana dönükken, eller yanda güçlü, her iki ayağınızla toprağı iki yana ayırıyor gibi itin, o arada diz hafif bükük, sonra diz düzleşirken bedeni toparlayın. O arada toprağın enerjisinin bedeninize dolduğunu hissedin.
c- Bir ağaç gibi dik durun, belki gözler hafif kapalı, toprağa doğru köklendiğinizi düşünün, gerçek bir ağaç gibi toprağa salının gitsin.
d- Ayakta durup tepeden beyaz bir ışığın tüm bedeni dolaşıp yıkadığını ve toprağa aktığını hayal edin, keyif aldığınız sürece bu hisle ve harekette kalın.
e- Bu hareketlerin hepsinde nefesinizi de hissedin, nefesten keyif alın, hareketlerle korele nefes alın verin. Hiçbir şey yapamazsanız, dik durun köklendiğinizi düşünün, güzel derin sakin neşeli nefesler alın verin.
8- His olarak; dünyada ve yaşıyor olduğunuzu fark edin, bedeninizi gün içinde farklı anlarda hissedin, bedenin size ait olmasından mutlu olun, yaşamdan zevk almanın, yaşamayı tatmanın, dünyayı sevmenin, bedenini sevip saygı duymanın, onun ihtiyaçlarını karşılamanın nasıl bir his olduğunu düşünün, fark edin ve bunlardan zevk alın. Dünyanın ve toprağın enerjisinin bizi beslemesine, şifa vermesine izin verin. Hayata yaradana güven duyun, kendinize bakabileceğinize, hayatta kalabilmek için gerekenlere sahip olduğunuza, desteklendiğinize, yaşamaya hakkınız olduğuna inanın ve bu düşüncelerinizi güçlendirin, şüphe etmeyin.
Netice hangisinden başlarsanız başlayın veya sadece birini veya hepsini yapın, bu size kalmış ama kendinizde sorun gördüğünüz konuları düzeltmeye bir yerden başlayın. Unutmayın emeksiz yemek yok, çaba gösterin, toparlanmak isteyin. Hiçbir şey yapamıyorsanız sert adımlarla, toprağa- yere vura vura, kolları sallayarak ışıklı güneşli havada etrafı seyrederek yürüyün, varlığınızı dünyaya belli edin 🙂
Kökünüz sağlam olmazsa hayat dayanılmaz ve zor olur. Bu bölgenin cesaret güven duygusunu canlandırın. Cesaret ve güvenin gölge duygusu açık veya gizli öfke, kızgınlık vsdir ve bu sadece hissedene zarar verir unutmayın.
Hepsinden önemlisi doğduğunuza göre yaşamaya hakkınız olduğunu iyice anlayın, tefekkür edin, yaşam hakkınızı bilmek için onay aramayın. Zaten yaşıyorsunuz, o zaman güzel yaşayın gitsin. 🙂
Organ ve duyguları..
Uygur tıbbında her organı temsil eden bir duygu vardır. Dünyanın dualite gerçeği gibi duygular da iki yönlüdür, organ sağlıklı fonksiyonlarındaysa duygusu keyifli, organ sıkıntılıysa duygusu da sıkıntılı tarafa kayar.
Mesela karaciğerin duygusu öfkedir, organ sağlıklıysa bu duygu dengelidir, sükunetle birlikte yerindedir.
Dalak aşırı düşüncenin yeridir, abartılmazsa iyidir ama aşırılaşırsa obsesyona, takıntıya varır.
Akciğerin duygusu kederdir, sağlıklı bir hüzünden derin kedere kadar gidebilir.
Böbrekler sağlıklıysa kişi cesurdur, hayata sağlam tutunur ama dengesiz böbrek enerjisi korkulara, ilerlerse deliliğe kadar gidebilir.
Kalp sevincin yeridir, organ enerjisi bozulursa mutsuz, keyifsiz, nefret dolu insanlar artar.
Her organın baskın duygusu, hali, tavrı olsa da, onların bütününden oluşan insanın kendisi vardır ve hepsini anlayıp, tanıyıp, yönetecek olan insandır. Çözüm kendinden geçer.
Olumsuz diye tanımlanan duyguları bastırmadan, neden olduğunu anlamak, hayata tutunmak için gayret etmek, gün içinde iyi gelen işlerle ilgilenmek, kendini odak haline getirmemek, varlığını takıntı haline getirmemek ve duygulardan geçip teknik olarak yaşamayı öğrenmek.
Milyonlarca hücreden, organdan, sistemlerden oluşan insan kendini tanıma yolunda bir aşamada şunu fark eder; o nasıl biridir, hayata, kendine bakışı nasıldır? Neşeye mi dramatik olmaya mı yatkındır, baskın ruh hali nedir? Önce bunu görmesi gerekir.
Baskın olan halde bir sıkıntı yoksa sorun yoktur ama rahatsızlık, huzursuzluk veriyorsa, bedensel, ruhsal hastalıklar varsa orada sorun vardır.
Ve bedende bir sorun varsa ya da hayatta sıkıntı varsa, çözüm için her zaman dışsal destekler alınır ama mucizevi dış dokunuşlar beklememek gerekir. Her zaman yolu değiştirip yeni yola çıkacak olan kendinsindir.
Var olan sorunun çözümü için iradi olarak davranış değişiklikleri yapmak, gerekirse hayat tarzında radikal değişiklikler yapmak gerekir. Ve bir günde değil, her günde yeniden çalışarak değişiklik yapılabilir. İradi olarak ruh halini değiştirmek, hastalığın nedenlerinin tersini yapmak ve kararlı olmak önemlidir.
Netice baskın ruh halinin dramdan, kederden, öfkeden, korkudan çıkması, neşeye geçmesi önemlidir. Yolu ise herkeste farklı olan güne güzellik katan şeyleri hayata dahil etmek, sadece ben değil başka benler olduğunu görmek, onların hayatına da iyilikler katmak, bencil olmamak, başkaları için de bir şeyler yapıp onun güzelliklerini kendine katmaktır.
Ne kadar yaşarsak yaşayalım, ömür her şeyi tecrübe edecek kadar uzun değil, yaşanan ömrü ne kadar güzelleştirirseniz ruhunuza ve bedeninize katkı budur.
Sağlık ve mutlulukla.
Fotoğraf: Alper Tunga (Şili meydanı-Ankara)
Kalp..
İnsan bedeninde 3 önemli ana merkez vardır:
1-Baş yani akıl
2-Kalp
3-Cinsel bölge
Kalp; bedeni fiziken ruhen ortalayandır, ara geçiş merkezidir, vicdanın yeridir, ruhun evidir. (Uygur tıbbına göre)
Cinsel bölge; arzuları, hayatta kalmayı, yaşamın devamlılığını sağlar.
Akıl; olmazsa olmazdır, toplum içinde yaşamamızı sağlar, çözüm bulur, uyumu, gelişimi sağlar.
Kalp aptallık değildir, o maddeyi ve manayı, ruhu ve bedeni dengeler. O olmadan insan bir hiçtir, yaşam anlamsızdır, insan boşlukta gibidir.
O yüzden kalbi hisset ve oradan hissedişi genişlet. Yani her şeye zaman zaman da olsa oradan bakabilmeyi dene, o zaman anlarsın her şeyin birliğini, kalp birliğin yeridir, ayırmaz çıkarmaz bölmez, o her şeyi toplar, dahil eder ve birler, tıpkı ruhun birliği gibi. Hem unutma kalp ruhun evi, onun yeri, sadece ordayken yaşarsın vuslatın dediğini.
Fotograf yine benden 🙂
7 çakra değil 7 endokrin bez..
İnsan bedeninde 7 ana endokrin bez vardır.
Endokrin bezler (iç salgı bezleri); salgı kanalları olmayan, salgılarını direkt kana veya lenf sistemine veren bezlerdir. Yani farkları salgılarını direkt dolaşıma vermeleridir ve verdikleri hormonlarla bedenin genel dengesi düzenlenir.
İnsan bedeninde günümüz tıbbında endokrin bezlere denk gelen bölgeler, Uygur tıbbının enerji merkezleri veya Hint felsefesinin çakralar dediği bölgelerdir.
Çakra Sanskritçe bir kelimedir, tekerlek-dönüş anlamına gelir.
7 endokrin bez veya 7 enerji merkezi Hint felsefesinde çakra olarak adlandırılmıştır.
7 çakra veya 7 ana enerji merkezi veya günümüz tıbbında 7 ana endokrin bez aynı şeyi temsil eder.
Ve işin ilginci Uygur tıbbında bedenin sağlıklı çalışması için bu ana endokrin bezlerin düzgün çalışmasının önemi bilinmekteydi.
Bu arada bedenin bir bölgesinde sorun olduğu zaman bunun zaman içinde tüm bedeni etkilediğini, ana endokrin bezler dışında küçük endokrin bezler olduğunu ve 7 ana endokrin bezin hangilerinin öncelikle birbirini etkilediği beş bin yıllık Uygur tıbbında biliniyordu.
Yani düşünün o dönemlerde bugün bildiğimizden muhtemelen daha mükemmel bir bilgi sistemi vardı.
Uygur tıbbında hastalık değil, bedende düzensizlikler vardı ve bu düzensizliğe bir şeylerin artması veya azalması neden oluyordu. Tedavi ise fazla olanı azaltma, azı çoğaltma şeklindeydi. Ve tabi henüz kanıtlanamayan başka yöntemler de vardı.
Netice hastalık yoktu, düzensizlik vardı ve düzensizlik bir şekilde düzenlenebilirdi.
Bu ana enerji merkezleri o dönemde, metafiziksel veya biyofiziksel enerji bağlantı bölgeleri olarak değerlendirilmişti. Ve enerji bağlantı noktalarını dengelemek, tedaviydi.
Hint felsefesinde insanın tepe noktasında pozitif enerji akımı, kuyruk sokumunda negatif akım vardır. Bu iki alan arasında dolaşan enerji, yaşam akışını oluşturur. Nefes egzersizleri, yoga ve meditasyonla enerji merkezleri en alttan-kök (negatif), en üste-tepe (pozitif) ulaşınca, iki kutup (- ve +) birleştiği için mutluluğun en üst noktası oluşur. Ruhsal dengesizlik, delilik ise enerji bölgeleri uygun sırayla uyandırılmadığında oluşan bozukluk olarak tanımlanırdı.
Netice bu 7 ana enerji merkezi günümüzde, bedende hormon salgılayan endokrin bezlere karşılık gelir. Endokrin bezler ve salgıları artık bilimsel olarak bilinen, kanıtlanmış bilgilerdir.
Yani 7 çakra değil, doğrusu 7 endokrin bezdir.
Bunlar hangileridir?
1.Endokrin Bez: (Kök çakra); Böbrek üstü bezleri (Adrenal bez)
2.Endokrin Bez: (Sakral- Yaratıcı çakra); Cinsel salgı bezleri (testis ve yumurtalıklar)
3.Endokrin bez: (Göbek çakrası-Solar plexüs); Pankreas bezi
4.Endokrin bez: (Kalp çakrası); Timüs bezi
5.Endokrin bez: (Boğaz çakrası); Tiroit bezi
6.Endokrin bez: (Alın çakrası); Hipofiz bezi
7.Endokrin bez: (Taç çarka); Epifiz bezi
Netice cümlesine geliyorum; bilimin henüz kanıtlayamadığı ama metafizik olarak bilinen konularda şu an diyeceğimiz çok şey yoktur ama günümüz tıbbında artık ENDOKRİN bezler hakkında geniş bir bilgi literatürü vardır. Yani onlar çakra değil ENDOKRİN BEZLERDİR.
Yazan: Aydek Sultan Özdemir
Not: Fotoğraf benden 🙂
Anemi/ Kansızlık..
Bazı hastalıkların genetik nedenleri vardır ama gende bir sorun olması illa o hastalığın çıkacağı anlamına gelmez. Uygun koşul oluşmazsa gendeki sorun sessiz kalabilir.
Çağımızda o kadar çok kadında ve artık erkeklerde de, kansızlık sorunu var ki, tanılı mide- bağırsak veya kanama yapan hastalıkların dışında, kansızlıkların çoğunda belli bir neden bulunmaz. Hasta; kansızlık bizde genetik deyip geçer ya da doktor idiyopatik der.
Evet, hücrelerde sorun vardır; demiri alamıyor, alıyor ama kullanamıyor veya emilim yok ya da kanama yapan bir neden olabilir. Yani bunlar fizikselde olan belirtiler ve uygun tedavi neyse onunla sorun çözülebilir.
Ama işin bir de ruhsal yanı var; her zaman kan, can demektir. Can; çi- gi-qi yaşam enerjisi, yani kan sadece eritrositleri ve diğer kan hücrelerini taşımaz, Uygur tıbbında kan; qi, can enerjisini taşır. Yaşam enerjisi Uygur tıbbında kanla taşınır, yani qi.
Kansızlık varsa, ruhsal olarak anlamı, bedende yaşam enerjisinin düşüklüğüdür. Kişi hayata gevşek tutunur, isteksizdir, zoraki idare eder.
Oysa insan olmak her zaman kolay değildir, zorlukları var ama yine de bu bedenle bize sunulan bir yaşam var. Başka yok, bu bedenle bir yaşam şansı var ve yaşamak tesadüf değil, rastlantısal değil. En başta bu olasılık vardı ve oldu, onun için varız.
Zorluğun içindeki kolaylıkları görmek, iyi şeylere tutunmak, yaşamımızı ertesi güne taşınmak, bunlar insanın yaşam enerjisi için önemli. Bu can bize verildiyse, bir şeylere aracılık etmek, vesile olmak içindir. O yüzden neye, nelere vesile olacağımızı anlamak ve vesileleri takip ederek hayata tutunmak, başkalarının da tutunmasını sağlamak görevimiz. Nasıl yapayım diye sorma, nasılın cevabı kendinde, karşılaştıklarında, neyle iyi hissediyorsan onda, yani o günün içinde.
Yaşıyor olmanın elimizden geldiğince hakkını vermek, başkalarından beklemeden kendimizi güzelliklere açmak, canımızı canlı tutmak düşünen beyinlerin görevi.
O zaman canımız canlı olsun. 🙂
Moxa tedavisi..
Mezotel hücrelerinden kaynaklanan mezotelioma, daha çok plevra (akciğer zarı) kaynaklı olmakla birlikte, daha az olarak periton (karın zarı) kaynaklıdır. Agresif ilerler.
Bu kısa tıbbi bilgiden sonra, Uygur tıbbındaki bir detaya değineceğim. Uygur tıbbında rüzgar, soğuk, sıcak, nem vs hastalık nedeni olabilir. Bunların aşırılığının hastalık oluşturabileceği kadim tıpta bilinir.
Uygur tıbbında bu agresif ilerleyen kanser türünde kişinin geçmiş öyküsünde genelde, yaşandığı anda çok ciddiye alınmayan, karın ve kasık bölgesinin aşırı ve yoğun soğuğa maruz kalması öyküsü vardır. Karın zarı kanseri soğuk hastalığıdır.
Uygur tıbbında, karın ve kasık bölgesinin yoğun soğuk alması sonrası ilk 24 saat içinde yapılacak ısıtma tedavisinin ileri yıllarda oluşabilecek mezoteliomayı önleyeceği bilindiği için, moxa (akut ısıtma) tedavisi ile ısıtma ve soğukluğu dağıtma yapılır.
Yani maruz kalınan aşırılaşmış hava koşulları hastalık nedenidir.