Şüphenin olmaması için sahiplik duygusu olmamalı ve şüphe var. 🙂
Aylar: Mart 2019
Koku..
Neşeli insan neşe, kederli insan keder kokar. Duyguların da kokusu var. 🙂
Öylesine işte..
Bu sabah içimde şöyle bir his var; hani ben dünyada bir çocuğum, henüz zihinsel olarak reşit değilim. Ve beni her an sevgiyle, bana hiç belli ettirmeden ama her adımımda koruyup- kollayan bir anne ve babanın çocuğuyum. Hiçbir sorun yok, sorun diye bir şey yok. Sadece bir şeyler oluyor ve ben biliyorum hepsi iyiliğim için, dimdik ayakta durabilmem için, zihnimi geliştirerek büyümem için.
Bu sabah ben bir çocuğum; anne- babanın birliğinden oluşan yaradanın, hep sevgiyle koruyup kolladığı çocuğu. İyiliğim için yaptıklarını, koruyup kolladığını belli etmemek için, birimize diğerini vesile eden, gerçek bir ebeveyn o.
O da haklı; o kadar çok çocuğu var ki, hepsini dengeleyerek büyütmeye çalışan, eşit seven ama adil olan ve yaptığı her şeye diğer kardeşleri vesile eden bir sevgili ebeveyn.
Bugün onun benim için, çaktırmadan, kendi adına aracılarıyla yaptıklarını fark ettikçe nasıl gülmek geliyor içimden. Dışarı çıkmadan çocuğunun cebine parasını koyan baba gibi, ya da meyvesini sessizce veren anne gibi, küçük gibi görünen ama büyük şeyler çünkü bunlar hep bana olan sevgiden.
Mesela sabah tıklım tıkış dolu otobüste, ayakta durmasın diye, biner binmez oturan birinin, durağı geldiği için inmesini sağlayıp, seni oturtturan ebeveyn gibi.
Bunları belli etmeden yaptığından ve çoğu zaman yaptıklarını anlamadığımdan suratım asık dolaşırken, bugün durumu fark ettiğimi anlayıp, gizlice gülümseyen beni de güldüren, içime tatlı bir neşe veren, seviyorum seni çok.
Ve biliyorum ki benim dünyasal sevgim, seninki kadar olgun, kapsayıcı, güçlü, samimi değil. Benimki, rüzgara benzer duygularımın esişine göre değişen, bugün çok sevip öbür gün içerleleyip, küsebildiğim bir sevgi.
Dedim ya daha reşit değilim, zihinsel olarak henüz o kadar olgun değilim ama şunu biliyorum; yaa aslında.. ben seni çok seviyorum. İyi ki bu yaşama doğurdun beni, sağ ol varlığımın kaynağı. Sevgimdesin. ❤

Maya, Rüzgar ve Ketu
Ketu: “Niye sıra sana gelmedi, senden başka uğraşacağın ne var? Kiminle olursan ol, sıra sende olsun. Nasılsa kendine geleceksin, o vakit hiç dışarıda yorulma Maya.”
O gece bol bol sohbet ettiler, Ketu nihayet tohumlardan ve o kasabadan bahsetti. Tohumlar pek çok bölgeden topladığı yerli tohumlardı ve çok kıymetliydi. Zamanla onları gerçekten devam ettirecek insanlara dağıtacaktı.
***
Sabah erkenden uyanıp tepenin üstündeki kayalıklara doğru yürüdü, baharın ilk günlerinin olanca güzelliğini seyretti. Dönüşte Maya: “Aşağıdaki çalıların sonunda, çiçeklenmiş iki badem ağacı gördüm, öyle güzellerdi ki, tam baharı yaşıyor gibi. Sonra yaklaşınca baktım bademlerden biri çok yaşlı, bilmem kaç yaşında, diğeri genç bir ağaç. Yaşlı bademin gövdesi sanki yaşlı bir insan gibiydi, kalınlaşmış, kabuklaşmış, üzerinde yumrular vardı, genç bademin gövdesi pırıl pırıl. Ama biliyor musun Ketu? Başımı kaldırıp baktığımda ikisi de çiçeklenmişti ve baharı yaşıyordu. Birden şunu anladım, her şey aynı anda burada var, yaşlı badem belki hayatının kışında ama şimdi kendinde baharı yeniden canlandırmış. Yani insanın yaşıbaşı bir temel alt yapı, aynı bademin gövdesi, kökleri gibi ama isterse her yaşta uygun koşullar varsa, tıpkı bademin baharda çiçeklenmesi gibi, o da çiçeğini coşkuyla açıp baharı yaşayabilir.”
Ketu onun keşiflerini ilgiyle dinledi.
Onu hep özlüyorum…
İşlerinden dolayı uzun zamandır göremediği Rüzgar’a yakın zamanda gidecekti. “Onu hem özlüyorum ama bazen kızgın oluyorum.”
Kendini ondan ayrı düşünemiyor ama karışmış halde de hayal edemiyordu. Aslında istediği klasik bir hayattı, onun her zaman koşulsuzca yanında olacağına güvenmek istiyordu ama karşısında nerden eseceği belli olmayan gerçek bir rüzgar vardı. Hep yanında olacağını bilmek bir yana, yarın nereden eseceğini bile bilmiyordu. Sonra durdu, “O nereden eserse essin biliyorum ki hep yanımda, desteği hep kalbimde çünkü kalbim onu seviyor.” Kendi kendine, “Fırtınanın ortasında sakin bir yer vardır unutma” dedi.
Maya, Rüzgar ve Ketu– roman- 468.sf

Karşılaştırma..
Ustalar, “Karşılaştırma, kıyas yapma!” derler. Ama insanlar ha bire her şeyi karşılaştırırlar.
Ustalar derler ki, “Bir elma ağacı, kavak ağacıyla kendini karşılaştırmaz. Her şey ve herkes olduğu gibidir. Bir kedi, ‘ben niye kuş değilim?’ demez. Ama insan herkesle ve her şeyle kendini karşılaştırır.
Güzeldir, daha güzeli görür karşılaştırır, kısadır uzunla kaşılaştırır. Zaten karşılaştırmasa nereden bilecek kısa ya da uzun olduğunu. Kısa- uzun, güzel- çirkin, genç- yaşlı bunlar karşılaştırma kelimeleridir. Kime göre kısa, kime göre güzel, kime göre gençsin? Yani sabit bir şey yok. Birine göre kısa, diğerinin yanında uzunsun.
Mesela birinin kafası ticarete yatkındır, okumaz ama okuyup memur olanla kendini kıyaslar. İnsan der de der. Çünkü insan karşılaştırır. İnsan kıyas yapar. Kıyasla alınan sonuç ise gerçek değildir ve insanı geçici olarak mutlu veya mutsuz edebilir. Çünkü bugün böyle olan, yarın başka türlü olabilir.

Sesini içime çektim..
Kışın ortasında bir kuş, öyle bahar gibi ötüyordu ki, gözlerimi kapayıp, sesini içime çektim. 🙂
İz..
Beden ne yaşarsa yaşasın onda iz kalmaz. Şekil değişikliği olabilir ama olanın izi kalmaz.
İz; zihinde, düşüncede, hislerde kalır. Oysa bedende deneyim bitmiştir.
Bu durumda; ha bire hatırlanan, zihindeki hislerdir.
Yani bedenin tamamında yaşananların hissi kalır. Ona ‘hücre hafızası’ derler.
Bu durumda; bedende iz kalmazsa, hücre hafızasında anı nasıl hatırlanır, bu nasıl olur?
Düşünce ve hisler, her yerde olduğu gibi bedenin de içindedir, o yüzden hatırlanır.
Bu durumda beden, zihnin içindedir.
Ve netice; zihin her yerdedir. 🙂
