O ve ben..12

Ben: Seninle konuşurken kullandığım resmi değiştirme gereği duydum, neden acaba..

O: Bunu biliyorsun..

Ben: Biliyorumda.. Onay alma ihtiyacı hissettim aslında..

O: Onaylıyorum o zaman, artık görüntüm değişiyor, bunu konuştuk seninle, bu bir değişim zamanı, değişimin süresi sana bağlı.. Bu ara aşamada, rastgele bir resim seçmen uygun olmuş aslında..

Geçiş süresi, tamamen seninle yaptığımız “10 ve 11.” konuşmaya bağlı.. Rahat ol, ben biraz uzaklaşsam da, yine de buradayım, unutma..

Ben: Anladım tamam..

10. konuşma “Sonsuz olasılıklarım olduğunu bilip, istediğimi, artık rastgele değil, bilinçli seçip, bunun sorumluluğunu alacağım. Eskisi gibi rastgele öylesine, önüme geleni alıp, onu da seçtiğimi sanıp, sonrada zırlamayacağım”

11. konuşma “Kaçak güreşmeyeceğim, bazen kırıcı olduğunu düşünsem de, her zaman ve her şeye karşı dürüst olacağım”

O: Özetlemen güzell. Şimdi uygulamada göreceğim seni..

Ben: Çok heyecan verici ve biliyorsun “dürüst olacağımı ve bilinçli seçim yapacağımı”.

Ve ben, seçim yaparken acele etmeyeceğim, dürüst olurken tüm kalbimle orada olacağım. Ve sen, göreceksin istersen. Ve ben senin görüp, görmemeni önemsemeyeceğim artık, haberin ola..

O: Güzel..

Ben: Tamam..

faydalibitkiler_133905291810

 

O ve ben..11

O: Sen dürüst değilsin

Ben: Değil miyim?

O: Değilsin..

Ben: Neden değilim?

O: Duygularını ve hissettiklerini anlatmakta dürüst değilsin, ifade etsen ne olabilir ki?

Ben: Bilmem, böyleyim işte..

O: Bu olmaz, ‘böyleyim işte’ deyince konu kapanmaz. O konunun zihindeki duygusu devam eder. Buna izin verme, daha çok ve net ifade etmeyi dene ve öğren..

Ben: Aslında, belkide, ne hissettiğimi tam anlayamıyor olabilirim. Net konuşacak kadar ne hissettiğimi bilemiyorum sanki..

O: Dikkat edersen, bildiğini fark edeceksin, ne hissettiğini biliyorsun ve net ifadeyi tercih etmiyorsun, bu bir hata.. Ve şundan kaynaklanıyor sanki, net bir şey söylersen ve bu hislerin değişirse, ne yaparım diyorsun. Oysa her şeyin her anda değiştiği bir evrende, senin ifade ettiğin duygu ve ona bağlı davranışın değişse, ne olur sanki. Ya da belki, hissettiklerini yapmaya hazır değilsin olabilir mi?

Ben: Olabilir..

O: Hangisi olabilir?

Ben: İkisi de olabilir ve daha çok ikincisi sanki..

O: Güzel.. Bunu tekrar değerlendirmek gerekir.

Ben: Olur, gereksin..

O: Sadece dürüst ol, bu en kolayı..

Ben: Haklısın, bunu düşüneceğim..

O: Senin yaptığına ne denir biliyorsun..

Ben: Biliyorum.. ‘Kaçak güreşmek’ denir. Ne demekse..

O: Doğru teşhis..Teşhis tamamsa.. ki tamam.. sıra tedavisinde..

Ben: İyiymiş.. iyileşeceğim..

O: Her konuda ve herkese karşı daha dürüst olmalısın, tüm hayata ve yaratılışa dürüst ol. Kırmamak ayrı şey, dürüst olmak ayrı. Gerekirse kırılacak olanı ‘kır’ ve dürüst ol..

Ben: Bunu uygulayacağım, sırada bu var anladım..

faydalibitkiler_133905291810

O ve ben 10..

O: Bir sonsuz boşluğun ortasında yüzmek, her şey olabileceğini bilmek ve hiçbir şey olamayabileceğini bilmek. Sonsuz olasılıklar ve hepsini seçebilirsin. Ve illaki seçersin. Bunu bilmek. Seçtiğin olmak. Yani seçim. Yani bu kararın senin olması.

Gerçek bir seçim. Şimdiye kadar olanlar gibi değil. Neden değil. Çünkü net ve açıksan. Kafan ferahsa. Seçimlerinde net açık ferah olur.

O zaman buyur bakalım. Seç ne uygunsa. Bu evrende her şey sende başlıyor ve sende bitiyor. Bunu tüm varlığında hisset önce. Sen ne istiyorsun ki o olsun. Neyi tercih edersin. Net ve açık. Hayatında ilk defa. Kaçak davranmazsan (eskiden olduğu gibi), sen ne olmayı istersin.

Buyur. Sonsuz olasılıklar, sonsuz fırsatlar ve sen. Karşı karşıya. Bugünden sonra hep böyle. Bu sonsuzluğun ortasındasın. Ya o ya bu ya şu ya öbürü sonsuz kere ya. Sen seç ve uygula. Neyi seçersen, desteğin orda. Bunu hiç merak etme.

Bakalım nasıl seçimlerle neyi üreteceksin. Seçen sen olunca, olmayan için ağlayıp zırlamak yok.

Çok şanslısın bu günden sonra. Buyur bu sabahtan başla. 

Ben: Tamam

O: Bu sabah bu tamamla, artık eskiye dönüşün olmadığını anla. Bitti bu bağ. Artık ya böyle, seçer ve yaparsın. Ya da her şey eski tas eski hamam. O zaman bana bir şey söyleme. Dırlanma sorma. Sonsuz boşluk ve fırsatlar senle. Her durumda yanında olurum. Merak etme. Sadece şikayetlerini dinlemem. Benden çözüm bekleme.

Sadece seçim gücünü kabul edip alırsan desteklerim ben. Öbür türlüde yanında olurum. Seni seyrederim sadece.

Sonsuzun ve sonsuz içindeki her şeyin ve benim desteğim sadece ‘kendi’ seçim yapabilene. Tamam. Bu sabahtan sonra ilişkimiz sadece böyle. Bunu bil.

Ben: Tamam

O: Kararın ne..

Ben: Bana zaman ver..

O: O zaman tanındı sana. Son 6 yıldır bu tanınan zamanı kullandın sen. Bu sabah. Sana tanınan bu süre doldu. Bunu anladığın için. İlk defa sabahın bu köründe “O ve Ben” deyiz bu an. Ya o ya bu ya şu ya öbürü ya… Sonsuz sayıda ya seçeneği ve sen varsın orada. Bu kadar net her şey. Artık ne bizi ne kendini oyala. Oyun bitti. Net ve kesin. Arası yok.

Ben: (uzun sessizlik ve düşünme).. Tamam.. Bırakıyorum kendimi bu sonsuza. Ve bıraktım.. Haberin ola. Yani benim haberim ola..

O: Seçim yaparken telaşlanma, sakince bekle, acele etme..

Ben: Ne telaşı.. telaş yok burada..

O: Güzel sen anla diye, o kelimeyi kullandım.

Ben: Merak etme anlıyorum artık ben. Kelime seçmene gerek yok bana. İçinden geleni bana direkt söyle. Bundan sonra benden böyle..

O: Ne yapıyorsun, neredesin..

Ben: Şu anda hiçbir şey yok. Bir karar yok. Bakıyorum sonsuza, bu ana.. Bu işte..
Geç veya erken yok burada.. Uygun an var.. Burada sadece ‘Ben’ varım.

Gidiyor musun?

O: Gitmek demeyelim, görev değişimi zamanı gelecek. Sadece belli bir mesafede olacağım.

Ben: Hoşça kal yok, görüşürüz yok burada.. Tamam.. Ben bir merkezim ve sen belli bir mesafedesin bana, yörüngemin hemen dışında.. Sonra gideceksin, uygun anda. Farkındayım.

O: Gitmek demeyelim, görev değişimi zamanı gelecek. Ve doğru.. Tam uygun anda..

Ben: Tamam

O: Tamam.

Ben: Uzun zamandır. İlk defa. Bu sabahta. Sadece ben varım.

O: Doğuşundan bu güne. İlk defa. Sadece Sen varsın bu sabahta. Güzel.

Ben: Güzel.

751038286_n

O ve ben..7

Ben: Sence bu normal mi?

O: Biraz daha açık konuşsana..

Ben: Konuşamam, daha açık, sen zaten anladın beni..

O: Benim anlamam yetmez. İfade etmelisin hislerini, ifade ettiğin duygunun enerjisi, gitmesi gereken yola ulaşır çünkü. Önce ifade et.. açık ve net, olur mu?

Ben: Daha fazla edemem..

O: Daha fazla mı? Şaka mı bu, neyi ifade ettin ki, daha fazlasından bahsediyorsun, önce açık ol..

Ben: Beni zorlama, sen ne hissettiğimi biliyorsun işte, dahasını diyemem, her şey yazılmaz, biliyorsun işte..

O: Tamam, peki, dediğin gibi olsun. Evet soruya gelelim o zaman ‘Sence bu normal mi?’ bunu sordun bana, cevap gelsin o zaman sana ‘Evet, bu normal’.

Ben: Öyle mi, neden acaba..

O: Daha açık söyleyeyim mi? yoksa daha açığı burada yazarak olmaz mı? Ne dersin..

Ben: Anladım, haklısın, yazma tamam..

O: Güzell.. Ne öğrendin bu konuşmadan sen..

Ben: Şunu öğrendim “İfade etmelisin hislerini, ifade ettiğin duygunun enerjisi, gitmesi gereken yola ulaşır çünkü.” Bu çok anlamlı ve haklısın yine..

O: Netice..

Ben: Neticesi yok şimdi, bu kadar işte..

O: Sen daha açık olmayı seçince, daha açık konuşuruz bizde..

Ben: Tamam, kabul, bakalım o zaman, şimdilik hoşçakal.

O: Sen de hoş kal..

Ben: (yarım saat sonra) Senden gizli oturum isteyebilir miyim?

O: Kabul, öyle olsun bu defa..

Ben: Tamam, “O ve ben..8” gizli o zaman..

O: Şimdilik böyle.. (gülümseme)..

Ben: “O ve ben..9” da aramızda, tamam..

751038286_n

kan bağışı ve bir’lik

Kan bağışı konusunda bilgilenmek, önemli bir konu. Özellikle bizim gibi bağış bilincinin az olduğu toplumlarda.

Öncelikle kan bağışı, buna ihtiyaç duyan hasta insanlar için, şu andaki tıp sistemi içinde ciddi bir zorunluluk. Çeşitli nedenlerle kan değeri düşen insanlar var, bu işin bir kısmı. Neden kan değerleri düşer, bedensel ve ruhsal pek çok nedeni var tabii ve bu da işin ikinci kısmı. Belki bir gün bu konuya da gireriz.

Ve bugün bağışçı, yani kan verecek kişilerle ilgili kısmından bahsedeceğim. Daha önce bir yazımda anlatmıştım, vücudumuzda kan hücrelerinin hepsinin farklı bir yaşam süresi var (tıpkı biz insanların olduğu gibi). Kan içindeki hücrelerin bir kısmı 1-2 gün yaşar, bazısı 9-10 gün, bazısı daha uzun yaşar. Yani ömür bu, yapacak bir şey yok.

Bu hücrelerin hepsi, kan bağışında kanımızın içinde bulunan hücrelerdir. Ve asıl olarak, herkesin bağış yaparken verdiğini bildiği hücreler, alyuvar’lardır (eritrosit). Alyuvarlar 120 gün yaşar. Bu arada iki kan bağışı arasında, tıbben 56 gün geçmesi gerekir. Ve uygulamada ise 2-3 ayda bir kan bağışı yapılabilir.

Bu ön bilgilerden sonra şu konuya gelelim, biz bu kan hücrelerimizi bağışla vermesek de, yaşam süreleri bitince, bedenimizden çeşitli yollardan atılırlar. Yani bağış yapsak da yapmasak da bu hücreler ölecek ve atılacak aslında. Bağış yapmakla, hücrelerimizin başka bir bedende can olmasına vesile oluruz. Bu çok önemli bence, kıymetli bir durum yani..

Birde şu açıdan bakalım, KAN demek CAN demektir. Kan, tüm beden içindeki en süptil ve ruhsallıkla en yakından ilgili dokudur. Ve hepimizde ortak olan bir şeyleri barındırır. Aslında biz tam bilemesek de, kanın hepimizi birbirine bağlayan ruhsal konularla ilgisi vardır.

Ve neticede, hepimiz birbirimizden ayrıyız sanırken, kan bağışıyla ruhsal bir parçamızı paylaşmış oluruz. Bu ‘birlik’ vurgusu aslında, sizin en süptil hücreniz, bir başkasında tekrar can olur.

Konunun ruhsallıkla bağlantısı çok derin ve özeldir. Bazen insanlar der ya ‘benim kanımı falancaya vermeyin’ diye, insan seçerler ya ve aslında kan bağışı öyle özel bir durumdur ki, sadece BİR’liğe hizmet eder. Herkesi bir şekilde birleştirir aslında, düşünsenize sizin verdiğiniz ‘Kan’ yani ‘Can’, tanımadığınız bir insanda tekrar ‘Kan’ ve ‘Can’ olur.. Ne muhteşem dönüşüm..

Tüm bunlardan sonra, bir bağış yapma isteğinde, ‘Bir’liğe hizmet ettiğimizi düşünebiliriz aslında..

 

 

 

nerede keyifli isen orada ol

Çocukluğumuzda keyifle ve severek yaptığımız şeyler vardır ya, büyüdükçe unuttuğumuz.. işte onları tekrar hatırlamaya çalışalım. Ailelerimiz, çevremiz, okul, her şey zamanla bizi onlardan koparır ya..

İşte o çocuklukta en severek yaptığımız şeyler, muhtemelen bu hayatta hep yapmamız gereken şeyler. Belki hayatta olmamızın, yaratılışımızın yegane amacı onlar.

Yaşamda hep ‘keyif aldığınız şeyleri yapın’ derler ya, işte o şeylerin ne olduğunu büyüdükçe unuturuz bir şekilde ve bunun ipuçlarını ararız bilinçsizce. Hep ne yaparsak mutlu oluruz, keyifli oluruz bunu anlamaya çalışırız çaresizce..

Oysa hep derler ya ‘mutlu olduğun şeyi iş olarak yap, hep mutlu olursun’ diye.. İşte o şeylerin ipuçları, tam da, ilk çocukluk yıllarımızda, 3-7 yaş arasında (hadi en fazla 10 olsun).

Bir derinleşelim bugün ve bu hafta ve hatta bu ay, sakince düşünelim neler yapardık, nelerden mutlu, keyifli olurduk diye. İşte onları, hiç acele etmeden bulmaya çalışalım, ipuçları onlarda..

Ben kendi adıma bu son aylarda bunu çok düşündüm. Ben çocukken, yazmayı çok severdim (yıllar sonra bu, bir vesile ile, çıktı çok şükür) , küçük öyküler yazardım, resim yapmayı çok severdim, bir şeylerin dışını değil içini keşfetmeye bıkmadan devam ederdim. Bana alınan bir oyuncağın içini sırf meraktan açar bakardım. Tabii büyükler için bu oyuncağa zarar vermek olurdu. Benim içinse, sırf keşfetme isteğiydi. Bu yüzden adım ‘asi’ydi, merak ettiğimin peşinden giderdim. Bir de, küçük topluluklar içinde konuşmayı, bildiklerimi anlatmayı severdim, herkes de istekle dinlerdi. Ne anlatırdım bilmem ve dinletirdim kendimi (bilirim ya, şimdi neyse).

Netice, bu konu dünya içinde yaşarken çok önemli, çünkü yaradan bizi, acı ve mutsuzluk için yaratmadı. Acı çeken mutsuz olan kişi neyin işine yarar ki (bu belli aslında). Yani “nelerden keyif alıp, mutlu olduğumuz” üzerinde aylarca düşünülecek kadar önemli bir konu. Bunun üzerinde düşünelim çünkü, biz mutlu isek, bizden yaradılışa yansıyan da “mutlu”..

Ee daha ne olsun.. kendimiz için değilse bile, yaradılış için “mutlu” olacağız, mecbur yani..

O ve ben..6

O: Dikkatini dışarı ver, sen fazla kendine odaklıyorsun bu ara. Biraz açıl, dikkatini dışarıyı gözlemlemeye ver.

Ben: (zihnim yine kendime gidiyor ve ağlamama engel olamıyorum)..

O: Hey, dikkatini kendinden çek hemen, dışarı ver. Bu çok açık, her anda algın dışarıda olsun bu ara..

Ben: Bu ne kadar doğru.. hep kendine odaklan derler..

O: Bunu da sorgulama, bu ara bu uygun sana.. Dışarıyı gözlemle, kendini değil bu defa.. Daha sonra dışarıdan, kendine gelirsin, bunu dene, hem de uzunca bir süre tamam..

Ben: Tamam denerim, dışarıdan içeriye anladım..

O ve ben..5

Ben: Çok kızgınım bugün kendime..

O: Farkındayım ve saçmalama tatlım lütfen, sen hatalısın..

Ben: Haklısın..

O: Hayret ilk defa itirazın yok bana, hayırdır iyi misin sen..

Ben: Bilmiyorun nasılım, hem iyiyim hem kötü sanırım. Bir ortasını bulsam tamamım..

O: Ortasını bulmanı ne engelliyor sence..

Ben: Bazı durumlara kattığım saçma anlamlarım, hata bende, bu yüzde yüz kesin kabul bugün bende..

O: Hata demeyelim istersen..

Ben: Yok yok diyelim lütfen, izin ver ben kızayım kendime bu seferde, hep sen kızarken iyiydi değil mi?

O: Ben sana hiç kızmam, bunu biliyorsun..

Ben: Bilmiyorum ben bir şeyi, biliyorsun falan deme bana..

O: İyi o zaman şöyle yapalım, derin bir kaç nefes alalım, senin deyiminle ‘keyifli nefes’ ne dersin

Ben: Ben alırım da senin keyifli nefes alabileceğin bile şüpheli..

O: Sen beni merak etme, yapabileceğim kadar onu da yaparım senin için.

Ben: Benim için ne sen, ne de başkası bir şey yapmasın e mii.. Ben kendim yaparım kendim için gerekenleri..

O: Tamam, yap istediğini, yalnız şimdi, bir dur tatlım..

Ben: Sanane durup durmayacağımdan, bugün bana karışma lütfen..

O: Arkana yaslan ve gözlerini kapat..Sadece ilahi sevginin seni sarışını hisset, sadece bunu.. Rahat bırak kendini, sana olan sevgimi hisset ve tüm evrenden sana yayılan sıcak sevgiyi hisset..

Ben: (Dakikalar sonra)..  Daha iyiyim sağol, git istersen..

O: Giderim sorun yok..

Ben: Zayıf olduğum ve saçmaladığım konu çok..

O: Olsun boş ver.. Hayat bu.. bir öyle bir böyle olur, bu doğal.. Kendini yargılama, çok irdeleme, abartma, önce kendine şefkat göster..

Ben: Tamam.. Aslında konu belli, duygular ve onların bedenimi ele geçirip etkilemesi.. Sanırım an’da ve her etkiye açık olduğu için bu bedenlerden başka gerçek yok sanki bu dünyada..

O: Bedenler çok gerçek bu doğru ve her şey en az onun kadar gerçek bu da doğru..

Ben: Nasıl.. ne..

O: Duygular da gerçek, düşünceler de gerçek.. Hepsinin bir varlığı var, sen fark etmesen de..

Ben: Haklısın..

O: Konu şu ki, gerçek olan şeylerin, seni nasıl etkilediği ve algını şekillendirmesine verdiğin izin.. Bunu anlamalısın, sende ne yapıyorlar ve nasıl yapıyorlar ve sen onlara ne şekilde kabul verip, dahil oluyorsun. Bir bunlara tekrar bak istersen..

Ben: İstemem mi, hemen..

O: Güzell.. İyisin sanki..

Ben: Hem nasıl, çok iyiyim, bir ateş topu gibi..

O: Bu ne demek şimdi..

Ben: Çok iyiyim gerçekten de.. Söylediklerin bir açılım yarattı bende.. İyiyim ve anladım ne yapmam gerektiğini tekrar sanki.. Arada unutuyorum ya bunları. Senin tekrar hatırlatışların çok iyi oluyor bana, her ne kadar bazen kızsam da sana.. Çok teşekkürlerr..

O: İyi bari, şimdilik hoşça kal, akşama görüşürüz.

Ben: Sen keyfine bak, akşama görüşmeyelim, benim yapacaklarım var. Ateş gibiyim dedim ya, üreteceklerim var.. Benden bu kadar..

751038286_n