Yukarıda gümişi güneşin bile delemediği yoğun bir sis tüm ovayı kaplamıştı.
güneş
Güneş..
Yağmurlu havada güneşi görmek gibi,
Öyle hoş bir şey sevmek 🙂
bilmece
Sen kalbimin güneşi,
anlamaz bunu pek çok kişi,
hani her daraldığında,
sana şifa olan kişi.
mutlu ol
Bazı günler için hüzünlüdür, hatta ağlamak istersin ama hava öyle güzeldir ki ağlamana izin vermez.. Hatta güneş ısrarla “mutlu ol” der.. Bu durumda yapacak bir şey yoktur, mecbur yani, doğaya karşı gelmek olmaz 🙂
güneş gibi insanlar..
Güneş gibi insanları tanımak bir şans.. Ben bu şanslılardanım çok şükür.. O şans dediğim aslında muhtemelen, buna hazır olmakla ilgili.. Güneş gibi insanların, bazı özelliklerini taşıyan insanlara rastlayabiliriz. Bu da kesinlikle bir şans, çoğumuzun bu tür özellikleri az veya biraz çok vardır. Yani bunlar ‘Güneş gibi insanlar’ın bir veya birkaç ışınına sahiptir. Ve bu tür insanların da kıymetini bilelim.
Nedir bu insanların özelliği, insanlar desem de, ben birini tanıdım sadece, bunlar az bulunan cinsindendir çünkü.. (Işınlarından birkaçını taşıyanları buluruz çok şükür, böylelerinin etrafımızda olması da bir lütuf, bu birkaç ışını da olsa taşıyanların)..
Güneş gibi insanlar, öncelikle kapsayıcıdır, her şeyi ve herkesi. Bu şu demek, matematikteki gibi, bir kümeyi kapsarsan, o kümenin içeriğini de bilirsin. Yani diğer insanları görmese de bilirler. Seni senin kadar, genelde de fazlasını bilirler.
Bu kişiler Güneş gibi dedim ya, ayırmadan herkese ışınlarını verirler. Ve bu ışınları alıp değerlendirmek, kişiye kalmıştır. Nasıl ki Güneş ışınını yayar, yani bilgisini, sevgisini verir insanlara.. Bu sevgi ve bilgiyi herkes farklı algılar. Kimisi Güneşin ışınından rahatsız olur ve kaçar, kimisi o güzel ışınları görmez bile, öyle yaşar. Kimisi de görür, anlayabildiği kadar anlar ve sevgisini bilgisini kabul eder. İşte bu 3.leri akıllı insanlar. Farkı fark edip kıymetini bilenler. Helal olsun onlara ve bu arada bana..
Mesela Güneş gibi insanlar şunu hep yapar; seni senden iyi anlar ve senin iyi olan yönlerini hep teşvik eder. Saçma yönlerini direkt söylemez ‘Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla’ meselindeki gibi, çaktırmadan sana fark ettirir. Yani sen anlarsan ve canın isterse onları düzeltirsin.
Şimdi şu çok önemli, onlar, senin 1 olan iyi şeyini, en az 10 yapar. Yani çoğaltır iyi yanını.. Ve şöyle derler ‘Sende olan bir şey bu, olmasa zaten çıkmazdı’ yani bu senin becerin der. Netice hep iyini teşvik eder, düşünsene bu ne güzel..
Bir de bir konuda, bir şey sorunca (sen büyük umutlarla sorarsın o soruyu), o ise öylesine ve sıradan gibi bir şey söyler. Söylerken de, o dediğine çok anlam katmaz. Söyler, öylesine gibi ve bırakır gerisini, senin keşfine bırakır. Yani bu insanlar şunu yapmaz ‘Bu konu şöyledir, şunu yap’ böyle bir şey yapmaz ve sen sormadan da, söylemez zaten. Sormadan karışmaz, yani ‘özgür iradeye müdahale’ olmaz ve bu aslında evrensel bir kuraldır öncelikle..
Bu insanlar, sizi dedikleriniz veya düşüncelerinizden dolayı yargılamaz. Yani her gizli şeyi rahatlıkla söyleyebilirsiniz (yani söyleyebilirseniz tabii). Sizden bir beklentisi yoktur, yani yanında olsanız da olur olmasanız da.. Aslında bu can sıkıcı, ‘Fark etmezlik’ durumu, çünkü sıradan zihinlerimiz, fark edilmiş olmayı ister tabii..
Gelelim bu insanların, bence kötü özelliklerine.. Senin zihnin herhangi bir konuda net bir şey bekler ya (yani bence), o ise bunu yapmaz. Yaptığı ve söylediği genel şeyler, netlik isteyen sıradan zihinlerimizde, kargaşa yaratır. Çünkü alışmışız ya, kesin ve net olmaya. Onlarda bu yoktur ve bu zihni yorabilir. Çünkü genelde bizim zihinler net ve belirli olsun ister her şeyi. Dünyanın düzeni ise hep belirsizlik üzerine ya, bunu o Güneş gibi olanlar bilirler. Biz bilsek de, kabullenmekte zorlanırız. Bu yüzden, onların neyi neden yaptıklarını anlamayabiliriz (yani bende böyle).. Ve bu yüzden, onlar çoğu zaman sıcak gelse de, yine çoğu zaman anlaşılmaz gelir, kızarsınız o insanlara (bende böyle). Hem hayranlık duyarsınız ve hem bazen duyarsız gelir ve kızarsınız o insanlara (bende böyle).
Bir de şu var, söylediği özel şeyleri sırf size sanırsınız, oysa değildir. Size, size özel olanı söyler ve başkasına da muhtemelen onlara özeli söyler. Yani herkese söyleyecek özel bir şey bulur ve sanki o zaman size göre ‘siz özel olmazsınız’. Ve zihinlerimiz hep özel olmak ister. Oysa onlar Güneş gibidir dedik ya, Güneş ışınlarını sırf ‘Aydek’e’ göndereyim der mi? Demez tabi kii.. Ee bu da normal zihinlere tatsız bir durum gelir (kötü özellik yani)..
Bir de şöyle.. dediği bir lafı anlamaya çalışırsınız ve yorumlayıp anlarsınız. Tamam güzel, kafanız rahat etti, bunu niye dedi, kendinizce anlarsınız. Ve tam o anda şöyle olur, o sizin anladığınızın tersi bir şey yapar veya söyler. Ee ne oldu şimdi, konu neydi ne oldu. Ne olacak, o enerjilerin yeni durumuna göre, olayı tekrar düzenlemiştir, konu değişmiştir. Siz ise daha öncekini ancak anlamıştınız ve şimdi durum tam tersi, hadi buradan buyrun, ne yaparsınız, andan ana her şey değişebilir, sabit yok. Yani bir düşünün ne can sıkıcı, bu onlara göre normal, sizin için yorucu ve kötü, çünkü zihin sabiti istiyor (yani bende)..
Yine söylediği bir şeye bir anlam yüklersiniz ve zihninizde bu kalır, iyi veya kötü neyse işte. Ondan yansıyansa şöyle, o demiştir lafını ve o konu kapanmıştır, tamamdır o yani.. Oysa sizde tamam değildir, konu neyse onu düşünürsünüz ve sonrasında o konudaki söylediğini sorsanız da, hatırlamaz. Çünkü her şey anda olmuş ve bitmiştir, konu neyse artık. Ve onun zihni bu konuyu tekrar kurgulamaz, tamamlanmıştır, anda olmuş ve tamamdır yani. Oysa bizim zihinler, anda yaşananları tamamlamaz ve zihin kendi içinde o konuda konuşmaya devam eder. Yeni çıkarımlar yapar ve karşıda bunun devamı yoktur, bitti yani.. Düşünün ne can sıkıcı (bende böyle)..
Bazende şöyle olur, bir şey olur ve siz o olanı yanlışlıkla yaptı sanırsınız, yoksa bu ona uymaz yapmaz diye düşünürsünüz. Beklersiniz ne olacak diye.. ve sonra anlarsınız ki, o bizim gibi hiçbir şeyi yanlışlıkla yapmaz. Yaptığına göre sizin bilmediğiniz ve onun bildiği bir şey vardır mutlaka.. (düşünsenize sıradan zihne ne fena)
Şu da var tabii, bazen size o kadar sıcak gelir ki enerjisi, bir yaz Güneş’i gibi, o enerjiyi nerede olursanız olun hissedersiniz. Bazende o kadar uzak gelir ki, sanki bir kış Güneşi gibi.. mevsim değişikliğinde yaşadığımız adaptasyon sorunu gibi sanki.. (bence böyle)
Bence en fenası da ‘Fark etmezlik’ durumu, yani anda ne varsa o tamam onlara. O anlarında sen yoksan, muhtemelen zihinlerinde de yoksun. Bu normal zihin için ne fena (bence böyle)..
Gördünüz mü, Güneş gibi insanlar dedim de, sıradan zihinlerimiz için ne çok can sıkıcı ve zorlayıcı yanları var, böyle insanların, anladınız değil mi?. Yani kabul, bunlar bizim zihnimize böyle yansıyor, kızgınlık olarak tabii, yoksa kıymetlerini canı gönülden anlıyorum da, normal algı için ‘zor insan’ oldukları da kesin sanki.. Zihinlerimiz pek çok şeylerine anlam veremese de, kalbimiz biliyor ya, onların ‘Güneş’ olduklarını, işte burası önemli. Yani kötü özellikleri diyorum ya, o özellikler, sabiti isteyen zihinlerimize kötü gibi gelen özellikler tabi kii. Ve gönlümüz biliyor ya gerçeği, gerçek şu ki, onların yaptığı uygun ve doğru, gönül bunu biliyor ve bildiği için ‘Güneş’ olduklarını hissedip, sonsuz sevgi ve saygı duyuyor onlara. Hem de zihin bazen ne kadar kızgın olsa da, kalbin onlara kabulü o kadar geniş ki, ‘kabul yani olana’ diye rahatça söyleyebiliyor. Her hallerine kabulü gönül veriyor, yoksa zihine kalsa işleri zor yani.. Neyse ki onların ‘Güneş’ olduklarını anlayanların, kalp genişliği de artmış oluyor sanki ve ‘kabul yani her hallerine’ diyebiliyor.. İşte böyle..
Netice böyle birini tanımak, müthiş dönüştürücü, insanın kalbini sevgiye ve anlayışa açıcı, büyük bir şans ve lütuf, bilene..
Tabi bunu söylerken, her şeyin bizde başladığını hiç unutmuyoruz. Çünkü biz görmesek ve kıymetini bilmesek, yanımızdan geçen allame-i cihan olsa, Buda’ olsa bilemeyiz. Yani Buda’yı, aydınlanmış kişiyi, fark edecek, kalp gözü veya hissi lazım.. Bu varsa fark edersiniz, yoksa yanınızdan geçen, sadece boş bir beden, nereden bileceksiniz ki.. Bilen gözün sahibi olmak da güzel yanii..