Hepsi bir hal sadece, her şey bir halden hale..
Kabul artık ruhum, senin dediğin hale..
Hepsi bir hal sadece, her şey bir halden hale..
Kabul artık ruhum, senin dediğin hale..
O: Niye böylesin bu akşam, o köprülerin altından çok sular geçmişti, ne oldu sana..
Ben: Sanırım bir değişim, bunu hissediyorum.
O: Bu güzel ya, değişmek güzel, ne var bunda, çocuklaşmak istedin bu gece..
Ben: Tam gitmek üzereyken de kavga edeceğiz seninle..
O: Tam ne zaman gideceğim sana bağlı ve enerjilerimizin uzaklaştığı doğru, biliyorsun Sera hep seninle, ezelden ebede..
Ben: Farkındayım ve sen benim çok yakınımdaydın bu sene, gitmeni istemiyorum aslında..
O: Ben senin bir parçan olacağım her şekilde, bunu sorun etme, birbirimizin sevgisindeyiz her daim..
Ben: Bunu biliyorum aslında, sevgimdesin ve sevgindeyim her daim..
O: Öyleyse ne oldu bu gece..
Ben: Tatsızlık çıkarmasam bana baktığın bile yoktu son ayda..
O: Sen hala çocuksun farkında mısın?
Ben: Farkında olmaz mıyım, benim bir yanım hep çocuk ve o hep yanımda..
Sera: Büyümelisin Aydek, artık zamanı geldi, bu gecenin sabahında büyümüş olarak uyan artık olur mu?
Ben: (sessizlik..) Biliyor musun Sera, senin enerjin çok ciddi, ister istemez seninle ben de ciddi oluyorum merak etme..
Sera: Ciddi olman istenmiyor, sadece artık büyü, bu yeter, bu gecenin sabahında büyümüş olarak uyanman bekleniyor, hepsi bu..
Ben: Ne kolay değil mi? Sadece bir gecede büyüyeceğim.. Merak etmeyin bunu da hallederim, ne olacak sanki, bu kolay..
Sera: Dalga geçme istersen, konu önemli..
Ben: Farkındayım merak etme, yoksa sen gelir miydin buraya, sabaha büyümüş olarak uyanacağım, bunu göreceksiniz nasılsa..
Sera: O’nun gidiş dönemi yakın ve seninle geçici olarak yine beraberiz ve bunun ötesinde biliyorsun ki çok uzun zamandır birlikteyiz.
Ben: Tamam, biliyorum..
O: O hassas dengede ol, kalbin ve aklın tam ortasında, geceyle sabahın tam arasında, o hassas dengede, ben hep sevgindeyim, yine geleceğim..
Ben: Biliyorum geleceksin son bir kez daha, sevgindeyim biliyorum daima..
Sera: Her şey yolunda ve tam olması gerektiği gibi, sadece artık bu sabaha kadar büyü, bu kadar..
Ben: Sabaha büyümüş olacağım hiç merak etme, zaten etmezsin ya, bu da neyse..
Sera: Tamam..
O: Tamam..
Ben: Tamam..
Geçen yaz okuduğum Karnas kitaplarından biri de “Alef Yolcuları”. Yazarın, Kum kitabının yazarı meşhur Borges’le dialoglarından ve zihinsel akışlarla yazılmış, heyecanlı ve sürükleyici bir roman. Kitapta, Borges’in ‘Yansıtıcı’ dediği yazar ile savrulmaları var. Beni çok etkilediği için kitaptan bazı bölümleri sizlerle paylaşıyorum:
“- Kalpten kalbe akan giden var ise ve kalp kalbe dönükse dostluk oradadır. Sevgi orada esir kalır ve bu esirlik hoşnutluk vericidir, çünkü sevgi mekanını bulmuştur. Zaten kalbin aradığı da hep bu olmuştur, esir düşecek bir mekan. Bunlara ne mutlu..”
“- Eksik olan kendini tamamlamaya çalışır ve insan hep eksiktir. Ölene kadar sürecek bir serüven. Öldükten sonra da sürer. Zaten sadece bu nedenle, ölüm aslında yoktur diyebiliriz.”
“-Yazılmış olan mutlaka gerçekleşir. İnsanın içinde dört sütun vardır. Bunlardan ikisi görünür, ikisi gizlenmiştir. Gizlendikleri yer insanın gözlerinin içindedir. Bakışlarına hakim olan, kuvvete de hakim olur. O gizli iki sütun kendini sadece gözlerde gösterir ve aynaya bakan her kişi, aynaya bakarken artık kendi gözlerini göremez hale gelince, gördüğü gizli iki sütun olur ki, o zaman ona bir alemin kapısı açılmış olur….Ayna diğer alemlerin bir kanıtı ve ona açılan kapılardan biridir ve aynalar Alef anlarını içlerinde gizlerler. Aleflerin çokları mutlaka aynalar üzerindedir. Onlara baktığınızda, eğer bir Alef size dost olmuşsa elbette kapılarını size açar.”
“-Sıcağın en yüksek noktada bulunduğu anda sıcak artık sıcak değil, insana soğuk gelir, soğuk ta aynı şekilde zirvesindeyken ısıtmaya başlar. Anlamsızlık kendi zirvesindeyken anlamlaşmaya başlar. Her şeyin ve her noktanın ikizi vardır. İkiz ise diğer soyut boyuttadır ve biri eksildiğinde diğeri çoğalır. Biri çoğaldığında ise diğeri eksilir. Sıvı gibi birbirlerine doğru akarlar ve belli bir denge üzere kendilerini eşitlerler.”
Olmuyor artık olmuyor, bu devirde iki arada bir derede davranış olmuyor. Net olmak, düşündüğünü yapmak gerekiyor. Ailene, çevrene, yaradana suçu atmak bizi kurtarmıyor. Hayatımızda bir şey yapacaksak bunu yapacak biziz. Öyle ezik, dirayetsiz enerjilere, şüpheye yer yok. Artık bunlarla yol alamayız. Sadece aklın ve kalbin dengesine gelmemiz yeterli. Orta yol ve dengeye gelmek sadece bu; aklını ve kalbini ortak kullanarak yol almak. O aldığımız yolda sadece biz ve bizle bağlaşık olanlar var.
Biz varız ve bunun kiymetini bilmeliyiz. Bu kendi değerini bilip oradan yol alacakların zamanı. Netice ne varsa bende var, ne varsa sizde var. Sadece olan bu kadar..
Bir insanın bir insanı veya şeyi sevmeye niyeti varsa her gün yeniden bir neden bulabilir sevmeye. Niyet yoksa yine aynısı geçerli, her gün bir şey bulur sevmemeye. Yani niyetler önemlidir.
Birinin bir özelliğini beğeniriz ve sevmeye onun üzerinden başlarız. Bu konu çok hassas bir dengedir. Biz sevdik diye, kimse bize kabul vermek zorunda değildir. Şu hayatta herkesi sevecek birileri vardır ve herkesin sevilecek özellikleri vardır. Bu konu zorlanacak konu değildir. Sevginin diğer ucu nefrettir, insanlar uçlara gitmeye meyillidir. Unutmayalım pek çok cinayet sadece sevginin aşırı diğer uca gitmesinden oluşur.
Bu dönemin özelliği ise artık uçlardan dengeye gelme zamanıdır. Yani abartmayalım, severken kırıp dökmeyelim, şefkatle ve merhametle sevelim.
Kimseye kendimizi beğendirmek zorunda değiliz, kimsede bizi illa beğenmek zorunda değil, bu biraz kısmet işidir. Olmayan durumlarda şuna odaklanalım ‘biz o kişinin nesini, hangi özelliğini beğendik’ bunun üzerinden düşünelim. Çünkü konu aslında o kişi değildir, o özelliklerdir. Bunu anlarsak aradığımız özelliklere uygun birini anlama şansımız fazladır ve yine de bu iş kısmet işidir. Aradığımız özelliklerde yetmeyebilir.
Herkese sevgi dolu bir hafta sonu diliyorum..
Her söz herkese söylenmez. Bu çok evrensel bir ilkedir. En kıymetli söz, hazır olmayan için bir anlam ifade etmez. Hazır olana ise her söz bir anlam ifade eder.
Kendi hayatında bu konuda tecrübeli olan ve çok ders almış biri olarak, buna artık özen gösteriyorum. Aslında bu devirde bilgi artık gizli değil, her şey herkese açık. Yine de herkese her şeyi söylemek gerekmiyor. Kişi hazırsa o bilgi zaten geliyor.
Bu günlük hayatımızın içindeki olaylarda da geçerli, kime neyi ne kadar anlatacağımız ciddi bir konudur. Bir genel olarak konuştuğumuz insanlar vardır, birde gerçekten rahatça konuşabileceğimiz insanlar. Bu ikisinin arasındaki farkı iyi bilmemiz gerekir. Zaten hepimizin bu konularda tecrübesi boldur. Rastgele kişiye konuşup, sonra acı çektiğimiz durumlar mutlaka vardır. Artık zaman bu ikisini ayırma zamanı, bu sır saklamak değil, aslında herkese taşıyabileceğini vermektir. Taşıyamayacak olanı zorlamanın gereği yoktur.
Hani Hallac-ı Mansur’un Enel-Hak lafı misali ve başına gelenler misali, bu önemli bir konudur. Konunun içeriğinin büyük veya küçük olması fark etmez. Bir şeyi biliyor olmamız, her yerde söyleneceği anlamına gelmez. Bu sır saklamak da değildir, ince bir ayardır. Bazen bir konuyu kendinde tutmak ilimlerin en büyüğüdür.
Evvel zaman içinde bir gün, hocam Karnas’ın yerine bir konuyu ben dert ettim ve ona uygun şekilde söylemeye çalıştım. Onun adına dert ettiğim hocam bana gayet doğal şekilde dedi ki “DERT ETME..DERT ETMEM.. ”
Ben kaldım, sadece 4 kelime ve evet bu doğru, bizim kimse adına o kişi çocuk değilse karar vermeye, dert etmeye hakkımız var mı? Ne mümkün, kendi konularımızı hallettikte diğerleri hakkında biz karar verelim.
Bu önemli bir ders oldu bana ve aslında hepimiz yaşam içinde bu hatayı defalarca yapıyoruz. Etrafımızdakilerle ilgili konularda, onlar dert eder diye biz dertleniyoruz ne saçma..
Ve bu kadar kolay aslında “DERT ETME..DERT ETMEM.. ”
Ha şu da var hocam gibi ‘dert etmem’ diyen azdır. Buna rağmen, konu diğer kişiyle ilgiliyse dert ederlerse de etsinler ne yapalım yani..
Bizim kişi olarak yapmamız gereken, diğer kişilerle ilgili bir konu bize ulaştıysa, ileten kişiye ‘ona iletin’ demek, bizim iletmemiz gerekiyorsa doğalca söylemektir.
İnsan olarak kimsenin yerine dert etmeye, düşünmeye ihtiyacımız yoktur. İstisnası sadece, bizden fikrimizi soran kişiler olabilir. Bunun dışında yetişkin insan kararını verip, bunun sorumluluğunu alabilendir. Kendisiyle ilgili konuda dert edebilir ve onun yerine bizim dertlenmemiz doğru değildir.
Netice en doğrusu yapabiliyorsak “DERT ETME..DERT ETMEM.. “’dir.
BİR HAREKETİ OLUŞTURAN NEGATİF YA DA POZİTİF ENERJİNİN KAYNAĞI NEDİR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?
OLUMLU ENERJİYİ OLUŞTURAN O ŞEY ÜZERİNDE OLUŞTURDUĞUMUZ TEFEKKÜR..
OLUMSUZ ENERJİYİ OLUŞTURAN DA DÜŞÜNCELERDİR.
TEFEKKÜR VE DÜŞÜNMEK ARASINDA Kİ FARK BUDUR..
TEFEKKÜR ETMEK DEMEK O ŞEYİN SIRRINA VAKIF OLMAYA ÇALIŞMAK DEMEKTİR.
DÜŞÜNMEK DEMEK DE HERHANGİ BİR DUYGU ÇERÇEVESİNDE KORKU KAYGI AÇGÖZLÜLÜK VESAİR TÜRÜNDEN BİR DUYGU İLE POZİSYON ALMAYA ÇALIŞMAK DEMEKTİR. FARK BUDUR.
TEFEKKÜR İÇİN, BİR ŞEYDEN ETKİLENDİĞİNİZ ZAMAN SORACAĞINIZ SORU ŞU;
BU DURUM YA DA OLAY..ETKİ.. BENİM ZİHİN YAPIMDA NEDEN BÖYLE BİR ETKİ YAPIYOR. BU SORUYLA BAŞLAYIN GERİSİ GELİR..
Mustafa Karnas
Sevgili Ankara; sürekli bomba ihbarlı mesajlar telefonlarımıza geliyor, biliyorum hava çok gergin, biliyorum insanlar çok tedirgin ve haklı..
Bununla birlikte tüm bunların amacı korku ve acı duygusunu sürekli artırmak, bu belli.. Bu dünyanın bir kısmı sadece ‘korku ve acı’ enerjisinden besleniyor.
Aptal olmayalım kabul, akıllı olalım, havayı ve durumu hissedelim.
Bilinçli davranalım ve ‘korku ve acıya’ teslim olmayalım. İstedikleri bu ve bunu vermeyelim.
Daraltmalarına boyun eğmeyelim, birbirimizi akıl ve kalple destekleyelim ve genişleyelim..lütfen..
Yeni enerjide öyle dirayetsizlik yok, şüpheler yok..
Ve bu ikisinin sende olduğu anlarda, yenide değilsin unutma..