Ben: İçim yangın yeri, dışım buz, bir garip hal bu.. hangi halin içindeyim, ben neyim, neredeyim, kimim, ne içinim, nasılım, nedenim, neye vesileyim..ben neyim..
O: Hayırdır, ne oldu,
Ben: Hayır.. bir şey olmadı,
O: Bu olmamış halinse ne güzel, bir şey olmuş halin nasıl olur?
Ben: Her halimin nasıl olduğunu biliyorsun artık, neyi soruyorsun..
O: Neyin var senin..
Ben: Hiçbir şeyim yok benim, bildiğin haldeyim, her dam iyiyim ben, iyilik halindeyim..
O: Anlaşıldı..bir sakinleş önce..
Ben: Ben sakinim, bir an sevinçteyim bir an kederde, bir an gündüz ve güneşli, bir an gece ve karanlığım.. İyiyim ben, merak etme..
O: Ne büyük laflar öyle ve seni artık merak etmiyorum, her halde iyi olduğunu biliyorum..
Ben: Biliyor musun, O.. insan olmak zor zanaat.. yorucu..inan bana.. sen bile yapamazdın.. Oradan öyle konuşmak çok kolay, benim gibi değilsin, duyguların yok, hislerin yok, bilgi üzerinden kolayca konuşuyorsun benimle, bilgiyle herkes konuşur, gel yaşa da konuş, nasılmış gör..
O: Öyledir mutlaka, hem zor hem keyiflidir, nereden baktığına, ne kadar ciddiye aldığına göre değişir..
Ben: Yine akıl veriyorsun bana, ben yaşıyorum, sen konuşuyorsun, fark bu işte, nerden anlayacaksın beni, nerdee.. Hem habire hayatı ciddiye almamızın gereksiz olduğundan bahsediyorsun ya, ne yapayım, dalga mı geçeyim? Oysa yaşamak ciddi bir iş, öyle dalgaya gelmez. Sen nereden bileceksin, ne anlayacaksın ki beni, nerdee..
O: Anlaşıldı, bu akşam konuşulmaz seninle..
Ben: Tamam o vakit konuşalım O, hani hep akış diyorlar ya, nedir bu akış, kim akıyor ne oluyor, akan ne, nereye akıyor..
O: Akış enerjileri hissedip, o an uygun olanı yapmak, yapacağını yapıp sonra bırakmak, olanları zorlamamak, bekleyebilmek, zihninin önden koşturmasını bırakmak, neye koşacaksın ki zaten, her koşma, o anı kaçırma, kaçırsan ne olacak, nereye gidebilirsin ki, ötede ne var?
Ben: Yok mu bir şey, önden gidemez miyim? Bir gitsem baksam ne olur sanki?
O: Gidip baksan da, yine dönüp yapacağını burada yapacaksın, başka yolu yok, o yüzden buraya odaklan, tek olan bu..
Ben: Olmuyor, burada duramıyorum, zihnim hep kaçıyor bir yerlere, ne yapsam bilemedim..
O: Bir sakinleş bir durul önce, kendini çok önemsiyorsun, abartıyorsun, buna gerek var mı? Kendini abartınca rahat olamazsın anlasana, habire zihnin ilerde, planlar peşinde, bunu bir anla artık..
Ben: Önemsiz miyim yani, neyim ben..
O: Bunu sonra konuşsak olur mu, daha değil..
Ben: Tamam, olur. Biliyor musun bu ara öyle davranmasam da, bana sadece kendimin beğenisi ve önemsemesi lazım. Ben kimseye bir şey anlatmak için zorlanmak istemiyorum, biliyorum ki, herkes ne anlamak istiyorsa onu anlıyor. Bana sadece ben lazım, biliyorum.
O: Evet..
Ben: Neticede hissediyorum ki.. Ben sadece enerjiyim, ne şekle istersem o şekle girerim.. Sadece bu işte olan, olması gereken, ben sadece buyum değil mi?
O: Bir açıdan öyle..
Ben: Sağol ya, o büyük lafıma, nasıl önemsiz bir cevap oldu bu..
O: Sana başkasının beğenisi gerekmiyor unuttun mu, biraz önce bunu dedin ya 🙂 Sadece daha basit ol.. daha sakin.. daha olduğun anın enerjilerini hisset ve ona göre tavır al.. Bunu dene olur mu?
Ben: Kolaymış yahuu, ne var bunda, sanki çok önemli bir şey bu, yaparım ben, merak etme..
O: Bu ‘Beni merak etme’ lafını da bırak istersen, merak edecek ne var ki 🙂
Ben: Aman Tanrım.. bir şey yok yani.. şimdilik tamam..
O: Tamam o vakit..
Eski resime döndüm, sadece bir fotoğraf olarak, yoksa görüntü yok artık..
BeğenBeğen