‘ben’ dediğimiz ne..

İnsan olarak her birimiz bir enerji bütünüyüz, bu kesin. Tek bir ‘şey’ değiliz. Her açıdan bu durumdayız.

Dışardan bedenimizi tek ve bütün görüyoruz ve gerçek olan bu değil. Bedenlerimiz önce el kol, bacaklar, gövde, kafa, saçlar, tırnaklar gibi dışsal parçalardan oluşuyor ve dışarıdan bütün görünüyor.

Şimdi girelim içeriye, burasının ilk katmanı sistemler.. Üriner sistem, dolaşım sistemi, solunum sistemi, boşaltım sistemi, üreme sistemi, sindirim sistemi vs vs.

Şimdi sistemlerden içeri girelim. Her sistem çeşitli organlardan oluşuyor. Örnek olarak, dolaşım sistemi; bu sistem dolaşımdan sorumlu, içinde o çok önemli kalp var, arterler (atardamar), venler (toplardamar), kapillerler (kılcaldamar) var.

Sadece arterleri ele alırsak o arterlerin dolaştığı her yere göre adı, görevi ve kalınlığı değişiyor. Arterlerin adı bu konuyla ilgili olmayanlar tarafından az bilinir veya bilinmez, bu yüzden ben kalp’le devam edeceğim örneğime.

Kalp, dışardan sadece organ kalp, içine bakarsak, bunu herkes bilir 4 odacığı var.  2 Atrium, 2 ventrikül (yani kulakçık ve karıncıklar). İçeriden 4 odalı, her bir odanın içeriği ve görevi birbirinden farklı, kasları sinirleri, elektrik yapısı farklı.

Tek bir odacığı ele alalım, girelim içeri, hepsinin içinde bir sürü hücre, girelim o hücrelerin içine hepsinin içi bir alem, bir dünya aslında. Bir merkez parça (çekirdek), etrafında mitokondri (enerji üreten santraller), stoplazma, endoplazmik retikulum, golgi, lizozom vs vs. pek çok önemli işlevi olan yapı ve daha da, derinine inersek, elektronlar, protonlar, nötronlar. Daha da girersek… bu konu bitmez aslında.. sadece dolaşan enerjiler var.

Tekrar başa dönelim, bırakın her bir organı, her bir hücrenin içinde, akıllı binlerce sistem ve yapı var. Ve bu kadar sistemin hepsini dışardan ‘BEN’ diye algılıyoruz. Bu bir algı yanılsaması, her birimiz trilyonlarca şeyden oluşuyoruz.

Her bir hücre, her bir organın ‘Ben’ demediğini nereden biliyoruz. Bir düşünün vücudun en büyük organı olan karaciğeri, o ne azamet, o ne gösteriş, o havasıyla ‘Ben’ demesi gayet doğal. Şaka bir yana, biz, dışardan ‘BEN’ diyoruz kendimize ve pekçok şeyden oluşuyoruz.

Bu örnekler sadece maddi beden üzerinden verdiklerim, şimdi gelelim, işin enerji boyutuna. Duygularımız düşüncelerimiz ve hissettiklerimiz. Bunların hepsini ‘BEN’ diye kabullenmişiz, öyle öğretmişler ve ne yazık ki çoğumuz bunu sorgulamamışız.

Düşüncelerimiz ‘Biz’ olamaz, onlar enerjiler ve gelir giderler, değişirler. Onları pek çok kişiden almışızdır bir şekilde ve kendimizde tutmuşuzdur. Onlar sadece düşünce yani enerji, dolaşıyorlar etrafta. İşimize gelmiyorsa bir düşünce, onu sahiplenmek zorunda değiliz. Onlar biz olan değil. Aynı şey duygular için de geçerli, onlarda ‘Biz’ olan değil, olamaz, bir düşünsenize, gelen ve giden onlar..

Sürekli diğer insanlarla veya şeylerle temas içindeyiz. Temas ettiğimiz her şeyde enerjetik olarak mutlaka bizden bir parça kalıyor ve onlardan bir parçayı da biz alıyoruz. Ve muhtemelen bu enerjetik parça alışları, bu yaşamla, sadece bizim yaşamımızla da sınırlı değil. Kabulümüzde varsa geçmiş yaşamlarımız veya genetik olarak, aldığımız parçalar var bir de. Hem bedensel hem de enerjetik olarak aldıklarımız.

Kurban bilinci, eziklik, yılgınlık, suçluluk hepsi bir enerjidir. Anlamadığımız ve kabul etmediğimiz ise, onlar dolanıyor zaten etrafımızda, bizim enerji bedenlerinin etrafında da. Bunda bir sorun yok, dolaşacaklar. Bize düşen onların orada var olduklarını bilip, etkilerine girmemek. Var’lar ve buna karar verecek biz değiliz. Yaratılış öyle uygun bulmuş, bize karışmak düşmez.

Bize düşen bu enerjileri, bazen ihtiyaç duyuyorsak kullanmak. Kullandığımız enerji, işimize yararsa, onu tercih ediyorsak kullanmak ve aslolan, o enerjinin bilgisini, içinden geçerken kendimize katmak.

Tamamen o enerji haline gelmek değil, dikkat edin, onun bilgisine ihtiyaç duyduysak (duymak zorunda değiliz bu arada, eziklik ne bilmek zorunda değiliz), bunu tecrübe edip, öğrenip, ondan bir şeyleri kendimize katıp, o enerjiyi serbest bırakmak, olması gereken bu, sıkıca ona tutunmak değil.

Biz yaratılışımız gereği, hiçbir şeyi elimizde sıkıca tutamayız. Kim bu asırlar boyunca, neyi elinde tuttu ki biz tutabilelim. Kim hayatı elinde tuttu, kim sevgiyi elinde tuttu vs vs. Bizde kalabilecek tek şey, çeşitli konuların, enerjilerin, deneyimlerin, sadece kendimize katabileceğimiz bilgisi. Hayatın her konuda bilgisi, sevginin, nefretin bilgisi, ne olduğu, kalan sadece bu.

Bunun içinde, herhangi bir enerjiyle karşılaşınca, buna gerek duyduysak, onu inceleyeceğiz sadece, bir çocuğun oyun hamurunu mıncıklaması gibi, inceledik ve bilgisini aldık ve geçtik, o olayı nötrlemeliyiz bir şekilde.

Bilgisini alırsak, onun bizimle kalmasına gerek yok çünkü. Bu (+) ile (-) nin durumu gibi, birine bakmaya devam edersek, o sadece (-)dir örneğin, oysa ondan geçersek, (+) ve(-) sadece IŞIK olur. Işığın içinde ikise de vardır ve onları tek tek görmemize gerek yoktur. Ve yine de biliriz bilgisini, içinde onlar vardır.

Aynen böyle işte, duygu ve düşüncelerle ilişkimiz böyle olmalı sadece, onlar iyi, kötü’nün ötesinde, bilgisi, gerekirse alınacak enerjiler. İşimiz bilgisini almak, alırsak, tutmamıza gerek yok, zaten o dönüşür kendi ilmiyle, ona biz karışamayız.

Neticede, BEN dediğim, aslında BİZ olanın, dıştan görünüşü, konu uzarda burada keseceğim. Çünkü buradan da tek tek ‘Ben’ dediklerimizden oluşan toplumsal ‘BiZ’ler ve daha neler neler çıkar. Şimdilik bu kadar olsun.

Her şey bir enerji, buna bizde dahil, aralarından seçim yapan biz ve işimize geleni alıp devam edecek olan da biz. Bu bir oyun aslında, keyfince oyna ve abartma işte. Oyununu güzel oyna, ne kendini ne diğerlerini kırıp dökme, oyna ve geç, takılma..

dişi buda_m

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s