15 yıl önce Kan Bankacılığına ilk başladığımdan beri, nedenini bilmeden en sevdiğim hücre Trombosit (kan pulcuğu) oldu. İlk göz ağrım benim.. Trombositler, bedende bir bölgede kanama, yırtılma olursa, anında bir araya gelip, kümelenip, tıkaç oluşturur ve kanın dışarı akmasını önler. Bu hücrenin görevi kanın bedende kalmasıdır.. Beyaz kan hücresi denir ona, renksizdir, hücre içinde çekirdeği yoktur. Beden içindeyken bu hücrenin ömrü 9-10 gün arasıdır, bu kadar yaşar yanii.. Kelebeğe benzer diyeceğim de, daha kısa yaşayan hücrelerde vardır. Azıcık uzun yaşayan kelebek diyeyim ben ona.
Bu hücreler, bir hastaya takılmak için, beden dışına ‘kan ürünü’ olarak alınınca, ömrü 5 güne iner. Bu arada bir ilginç özelliği daha vardır ‘kan ürünü’ olarak beden dışına alınan Trombositlerin, saklandıkları ‘kan torbaları’ diğerlerinden farklıdır. Onca ‘kan ürünü’ arasında sadece gaz geçirgen torbada saklanandır. Biz ‘Oksijen soluyan’ torba deriz ona, o 5 günlük beden dışı ömründe oksijen alırsa yaşar, yoksa o özel torbalarda saklanmazsa, zaten yaşamaz. Diğer kan ürünlerinin beden dışında, öyle oksijen alma gibi bir beklentisi yoktur mesela. En sık kullanılan, Alyuvar denilen ‘Eritrosit’ 42 gün yaşar beden dışında. Alyuvarın saklandığı torbaya dışarıda daha uzun yaşasın diye, besleyici madde ilave edilir ve oksijene gerek duymaz.
Bunlar hücrelerin tabi ki birbirinden farkları sadece, üstünlükleri değil.. özellikleri..
Netice.. ‘Kan’ demek ‘Can’ demek.. Kanın bedende olması, canın bedende olması demek. Oluşan bir Kan/Can kaçağı durumunda, o Kan’ı/Can’ı bedende tutma için görevli hücre Trombosit demek.. ‘Can’ demek, yaşam aşkının sende olması demek. Trombosit demek ‘yaşam aşkı kaçağına müdahale eden hücre’ demek..
Ee daha ne olsun Trombositi sevmem için yanii..