kendini sevmek

Hani son yıllarda sıkça kendini sevmek diyorlar ya işte o iş sadece lafla olmuyor. Kendini sevmek bir hal, onu yaşadığın zaman “ben kendimi seviyorum” demezsin çünkü zaten o senden yansır.

Burada sevgi nedir diye düşünmek lazım. Sevginin bin bir türlü tanımı vardır, biz sevgi deyince herkesin tanımını aynı sanırız ama kesin olan şey “herkes kendine göre sever”.

Sevginin içinde pek çok şey vardır ama en önemlisi sevgi; DEĞER VERMEK’tir.

Bu dünyada her şeyin gerçeği ve sahtesi vardır, sevginin ve değer vermenin de.

Sevgi birine pahalı hediyeler, çiçekler, yüzükler almak değildir. Bunlar sahte mutluluklardır.

Sevgi değer vermektir. Sevdiğinin iyi olmasını istemek, onun iyi yönlerine odaklanmak, ona zaman ayırmak, gerçekten ihtiyacı olduğunda elinden geleni yapmak ve en önemlisi mutlu yaşaması için hep desteklemektir.

Sevgi; destektir.

Sevgi; zaman ayırmaktır ama gerçekten zaman ayırmak. İnsanın en kıymetli hazinesi olan zamandan onun payını vermek, sevdiğinle gerçekten o vakti paylaşmaktır.

Bu durumda bunları insanın kendine çevirdiği bir hal vardır ve işte o kendini sevmektir. Kendinin iyi olmasını istemek, kendinle gerçekten ilgilenmek, iyi olmak için elinden geleni yapmak, mutlu olmak için irade kullanmaktır. Çünkü bunları her zaman önce irade kullanarak yaparsın ve zamanla sen o olursun.

Kendini sevmek; hep başkalarına verdiğini söylediğin değerin kendine dönmesi demektir. Dışarı verdiğini söylediğin değeri kendine verdiğinde, gerçekte senin için değer vermenin ne olduğunu anlarsın. Çünkü çoğu zaman herkesin “sana değer verdim” lafları da hep sahtedir, gerçek değer verme değildir.

Kendini sevmek; kendini hem ciddiye almak ve hem kendinle eğlenmek gibidir.

Kendini sevmek; şefkat duymak gibidir.

Ve kendini sevip, değer verdiğinin en önemli göstergesini bir gün rastgele aynaya bakarken görürsün ve anlarsın; hani istemsizce aynada gözlerini görünce bir dostu görmüş olmak gibi, o gözden bakana hayran olmak gibi bir haldir. Müthiş bir coşku verir.

Mesela bunu sık sık deneyebilirsiniz, sabah uyandığınızda, akşam yatarken ya da ne zaman olursa aynaya rastgele bakarken; saçınıza başınıza şekillere değil, o gözlerinizin içinden size bakanı görebilirseniz ve gördüğünüzün keyfini yaşarsanız, o her şeyiniz olanı görmekten mutlu olursanız, işte o gün gerçekten kendinizi seversiniz.

Yoksa lafta her gün 100 kere “kendimi seviyor, onaylıyorum” diyerek, sevemez, onaylayamazsınız. Bunun gerçekten ne olduğunu anlarsanız 🙂 onaylamak ne haddinize olur.

Bunu nasıl yaparsınız? Tüm bunlar bazılarında kendiliğinden olur ama çoğunlukla emekle o hale doğru gidilir çünkü bu bir haldir. Bunu yaşayınca zaten söze dökmenize gerek olmaz, o tavırlarınızdan yansır, size zarafet verir. Zarafet denilen şey, beden yapınızdan bağımsız bir durumdur. Bedenin şekli ne olursa olsun, sizden yansır. Zaten bedenler her şekilde güzeldir, iyidir, kusursuzdur, o emanetin en büyüğüdür.

Kendini sevmek, değer vermenin içinde; bedeninizin bakımını yapmak, ihtiyaçlarına duyarlı olmak vardır çünkü o emanettir. Ona iyi gıda verebilmek, iyi söz işitmesini sağlamak (içsel ve dışsal), mutlu olmasına destek olmak.

Dışsal olan; sizi aşağı çeken kişi ve sözlerden uzak durmak, en yakınınız bile olsa sizi değersizleştiren insanlara prim vermemek.

Gelelim içsel olan; kendinize iyi şeyler diyebilmek konusu, bu nasıl yapılır? İşte her şey buradan geçiyor. Dışsal bakımını iyi kötü herkes yapar da içsel bakım, içsel iyi söz, içsel enerji, pozitif enerji ayrımı nasıl olur? İşte bu emekle, iradeyle, zamanla olur. Hep denemek, pes etmemek, düşsen tekrar kalkmak gibi, ne zaman olacağını bilmeden devam etmek gibi, beklenti içine girmemek gibidir.

Sen kendine değer verdiğin için emek verirsin ve beklenti içine girmezsin, olursa olur ve olmaya başladığını hissedersin.

İnsanın lafta kendine; iyiyim, başarılıyım, güvendeyim, değerliyim demesi sahte değerdir. Başkalarına verdiğimizi söylediğimiz sahte değerler gibi. İçsel konuşma, teşvik bu değildir.

Zaten gerçekte hep olumlu düşünemeyiz, herkesi sevemeyiz, herkese değer vermek zorunda değiliz. İşte bu gerçektir. Yaratılış katında her yaratılan değerlidir ama biz insanız ve bütünden göremeyiz. Yani değer kriterlerimiz vardır ve bu doğrudur. Kendini seven, değer veren insan herkese sevgi pıtırcığı hiç değildir. Herkese gülmez, herkesle vakit geçirmez, bu değerini bildiğindendir.

İnsan, dünyanın yaratılışı gereği, iyi ve kötü dediğimiz her enerjiyi barındırır. Kötü dediğimiz şeyleri, yönleri bastırarak, görmeyerek yol alamayız. Mutsuz olduğumuz, acıdan geberdiğimiz, kıskandığımız, yerlerde süründüğümüz anlarımızda vardır. İşte gerçek olmak için emek burada başlar. Ve verilen emeğin enerji sisteminde mutlak bir karşılığı vardır. Hani “emeksiz yemek olmaz” misali.

Bir şeye canın sıkıldığında, kıskandığında, kırıldığında, alındığında, kızdığında vs vs duygularına duyarlı olmak ve onu yok sayıp bastırmak yerine, sadece bir soruyu kendine sormak; NEDEN BÖYLE HİSSEDİYORUM?

Bu soru kendini bilmek, tanımak, anlamak, sevmek, değer vermenin başlangıcıdır. Neden böyle hissediyorum, bu olan şey bende olan neyi etkiledi, hangi bilgi örüntülerini harekete geçirdi?

Bu soruyu sorup, zihni beklentisiz serbest salınıma bırakmak; yani TEFEKKÜR yani derin düşünce. Böyle başlamak.

İşte zamanla katman katman insan kendini anlamaya başlar. Ben ona kendini keşfetmek diyorum çünkü meraklı bir insanım, keşifleri seviyorum 🙂 Ve keşfin en büyüğü insanın kendinde yaptığıdır.

Dışarıda her zaman bir şeyler olur, yaşanır, biz ona müdahale edemeyiz ama içerisi bizim alanımızdır. Oradaki keşifler emek, sabır, irade, beklentisizlik ister. Ben şunu yaptım, şu olsun diyemezsin. Orda emek verirsin ve bırakırsın. Zaten gerçek emek daima karşılığını bulur. Bunu yaptığın zaman sahici olursun yani her zaman maske gibi bir mutluluk yüzüyle dolaşmazsın. Çünkü bazen gerçekten öfke göstermen, gerçekten tavır alman gereken durumlar vardır.

Hani bir kadın ermişin anlatıldığı çok bilinen bir mesel vardır. Sufi Rabia dışarıda bir şey arar, insanlar yardım etmek için ne aradığını sorar, o da iğnemi der. Bulmayı kolaylaştırmak için komşuları, nerede kaybettin der. Sufi kadın, evde kaybettim der. İnsanlar şaşırır, o zaman evde arayalım derler. Rabia, olmaz, ev karanlık der. İnsanlar anlamaz.

Çoğu insan sürekli bir şeyi arar ama ne aradığını bilemez. Ev karanlıktır çünkü içinde keşif yapmamışızdır, ev bizim içimiz, iç dünyamız, biz olandır. Günlük dikkatimiz sürekli dışarıda olduğu için, içerdeki duyguları, hisleri görmeyiz, kavga ederiz, bastırırız, gerçeği görmeyiz. Çünkü içerisi önce karanlık gelir, yıllarca birikmiş duygular, şeyler vardır ve oraya bakmak bizi önce korkutur. Kimse kendi öfkesini, kıskançlığını, ezikliğini, alınganlığını, değersizliğini görmek istemez ama mucize oradadır.

Kötü gördüğün duyguna, neden böyle hissettiğini sorup, beklentisiz bıraktığında, zamanla sende olanları görmeye başlarsın ve bu keşif gerçek pozitif enerjiyi başlatır. Hazineler çöplüklerdedir. Onu görünce kendi değerini adım adım veya birden anlarsın, kendini adım adım veya birden seversin.

Ve bir gün aynada gördüğün gözden yansıyan enerjiyi hissedince, dostu görmüş olursun, tatlı bir mutluluk başlar.

Bazılarında, çok az insanda sanırım bu birden olur ve onlara ermiş denir, bu yüz binde birdir, aydınlanma denilen hal.

Çoğu zaman ise, bende böyledir; emek harcarsın, sen olan’ı tanımaya çalışırsın, neden böyle hissettiğine duyarlı olursun ve bir gün aynadaki gözüne cesurca mutlulukla şefkatle bakarsın. Haa tabi bunu her zaman yapamazsın 🙂 ama olsun, olduğu zaman lezzetli bir durumdur. Zaten zamanla bu artar, çoğalır ve aynaya bakıp görmene gerek olmaz, o senden yansır, tavırlarında, harcadığın zamanda, birlikte geçirdiğin insanlarda yani kendine değer verişinde kendini gösterir. Sahte sevgi değer mutluluk değildir o, gerçek bir haldir, samimi ve masumdur. Zorlayamazsın, oluru varsa olur ama emek harcarsan olur.

limon_cicegi

 

11 thoughts on “kendini sevmek

  1. Oh! Yine harika bir yazı! Içim aydınlandı. Yazılarınız zaten çok güzel ama daha önce de böyle içimi serinleten birkaç yazınız oldu şunlar bir kitapta toplansa da biz de alsak da elimizin altında dursa dedirten. Hatta aralara da sizin o ufak ama leziz yazılarınızdan serpiştirilse… Elinize sağlık Aydek Hanım. Çok güzelsiniz.

    Liked by 3 people

  2. Merhabalar 🙂

    Yaşadığımız dünyada kendin olmak zor iş. Özellikle sosyal medya kullanımının artmasıyla insanlar eskiye oranla kendilerini daha az beğeniyor ve kendilerini sürekli değiştirmek için çabalıyorlar. Örneğin; vücudunu beğenen bir kadın sosyal medyadaki estetik reklamlarına maruz kaldığında bir anda acaba ben güzel değil miyim diye kuşkuya düşebiliyor. Bunu medya yönetiyor. İnsanlara kendilerini yetersiz hissettir ve tedavi şekli sun. Bu sistem yıllardır böyle işliyor. Oysa insan kendi olduğunda güzelleşir ve farklılık yaratır. Kendimizle barışmayı, farklılıklarımızın bilincinde olmayı, fırsatlarımızı görebilmeyi, kendimiz olabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. İzniniz olursa ben de ‘’Kendin Olmak’’ üzerine bugün yazdığım yazımı okumanız üzere sizinle paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kendin-olmak-neydi/

    Güzel okumalar dilerim,
    sağlıkla kalın.

    Liked by 1 kişi

    • Yazınızı beğenerek okudum, ellerinize sağlık 🙂
      Bu arada 3 ve 6. maddelerdeki toksik ilişkilerden kurtulmak ve gerçek sevginin dilde değil davranışlarda kendini göstermesi notlarını özellikle zihnime kalbime not aldım, teşekkür ederim, sevgiler.

      Liked by 1 kişi

  3. Sevgili Aydık; Bazen *Neden böyle hissettiğimizi*sorsak bile cevabını duymak istemiyor olabiliriz değil mi? Öyle güzel anlatmışsın ki içim açıldı. kalemine sağlık. Sevgilerle…

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın